Parçalanmış Adalet
Türkiye, demokratik mücadelenin hukuka yansımasının net izlendiği ülkelerden biridir. Ülkemizin adeta bir hukuk laboratuvarı olmasında, Batı’nın 200 yılda olgunlaştırdığı modern toplum projesini bizim 87 yıllık cumhuriyet tarihimize sığdırmak zorunda kalmamızın yarattığı gerilimin de payı muhakkak vardır. 1923-1946 döneminde, ulus-devlet projesi inşa edilirken, eski düzene karşı tavır alan iktidarın “otoriter ceza hukuku anlayışı”na ihtiyaç duymasının sebebini anlamak çok zor değil. Üstelik, eski düzene karşı Batılı bir toplum projesi inşa edilirken, Osmanlı’nın son dönem sıkıyönetim mevzuatından aynen yararlanılmış ve bu uygulama neredeyse 1940 yılına kadar sürdürülmüştür. Hatta bu mevzuat da yeterli görülmemiş; rejim, İstiklal Mahkemeleri Kanunu ve diğer özel ceza kanunlarıyla tahkim edilmiştir.
PERA PALAS
Kadim şehirlerin her bir köşesinde keşfedilmeyi bekleyen hafıza mekanları vardır. Pera Palas “Şehirlerin Kraliçesi” sayılan İstanbul’un sırlarla dolu yapılarından sadece biri… Görkemi sadece Art Nouveau tarzının güzel bir temsilcisi olarak şehrin kalbinde yer almasından, Altın Boynuz’a yukarıdan bakmasından değil, şehrin hafıza merkezlerinden biri olmasından kaynaklanıyor.
Roman Bitti, Yolculuklar Devam Ediyor
“Aşkın Yedi Menzili” aynı zamanda kendi yaşam yolculuğumda da bir menzildi benim için. Edebiyat serüvenimde her romanım adeta farklı bir denemeyi ve dönemeci simgeliyor. Fakat son romanımda ilk ikisinde olmayan bir özellik var. Dikkatli okurun, geçmişin zengin ve deruni nağmelerini barındıran dilini daha ilk satırlardan itibaren hissedeceğini umuyorum.
Rugan Ayakkabılı Teğmen
“Gece olduğunda ay yoksa, yatakhanenin pencerelerinden görünen gökyüzünde pır pır yanıp sönen yıldızlar ne kadar çoktu… Hayalleri tutuşturan bol yıldızlı gökyüzünün altında, anne kucağından uzakta uyuyan çocuklar, yıllar sonra diplomalarını aldıklarında yıldızlar her birin omuzlarına konacak, teğmen olup hayatın akışına katılacaklardı. Omuzlarındaki yıldız sayısı çoğaldıkça parıltıları artacak, göz kamaştıracaklar ama yolları da birbirinden ayrılacaktı. Bazısı ülkülerle çarpan kalbinin sesini dinledi, özgürleşmek ve özgürleştirmek istediği hayattan bir yıldız gibi kaydı; insani değerlerini ve özlemlerini miras bırakarak. Ve Türkiye, kendi çocuklarının yasını tutmadı.”
SAGALASSOS ve Ağlasun Ayşafağı
Hasan Hüseyin-Azime Aşkı
sev beni, öldür beni,
öldür beni, sev beni
at beni çiyanlı kuyulara
tut elimden kurtar beni
yeter ki soğumasın ellerimde ellerin!
Samoslu Kız/Samyotisa
İstanbul’da tanıdım Samyotisa’yı. Yaşına rağmen hâlâ inceliğini muhafaza eden, dokunsan kırılacak kadar narin güzelliği… Yılların yorgunluğunu, acılarını gizlemeyi başaran sıcak gülümsemesini… Samos’ta buluşalım demiştik.
Uzun serüveni aslında daha o doğmadan başlamıştı. Ailesinin bir Ege sahil kasabasındaki zengin varlığını bırakıp sığındığı Samos, elindeki kıt imkânlarla kucak açmıştı onlara. Daha o günlerde başlamıştı kaderi nakış gibi işlenmeye. Tahrip edilen geçmiş zenginliklerini unutarak yeni bir hayat kurmuşlardı bu fakir adada.
TEKNOLOJİ TOPLUMLARI ve AVUKATLIK MESLEĞİ
Sevgili meslekdaşım, hiç kendinizi karşılaştığınız hukuki süreçlerde, muhakeme hukukunun sayısız normları arasında çaresiz hissettiğiniz oldu mu? Bir insani değeri savunurken, korkunç bir adli hata yapıldığını anlatmaya çalışırken size çok şekli bir cevap verildiğinde kahroldunuz mu?
Türkiye’de Hukuku Yeniden Düşünmek
Vatandaşların devletle ve kendi aralarındaki ilişkileri, politik toplum/sivil toplum dengesini belirleyen kurallar bütünü olarak karşımıza çıkan hukuk, hem devlet aygıtının fikrî yakıtı olarak hem de yargı bünyesinde cisimleşmiş bir baskı aygıtı olarak, demokratik hukuk devletinin ayrılmaz bir parçası olduğu; yönetenlerin keyfiliğini önleme, yönetilenlerin haklarını koruma misyonu üstlendiği iddiasındadır. Hukuk özetle, müeyyidelendirilmiş normlarla, devlet-toplum arasındaki yeniden üretimi hâkim sınıf bloku/ideolojisi lehine güvence altına alan politik atmosferin, yapının harcıdır. Demokratik hukuk devleti, hak ve özgürlüklerin vatandaş lehine genişleyeceği, bunun ancak kendisi tarafından güvence altına alacağı iddiasını da taşır. Politik mücadele tarihi bize, yönetilen sınıfların inisiyatif kaybettiği dönemlerde otoriter-devletçi görüşün genel ideoloji üzerinde hâkimiyet kurduğunu ancak mücadelenin hâkim sınıf blokunu gerilettiği kısa parlama anlarında özgürlükçü eğilimin bu bloku parçalayabildiğini göstermektedir. Yine anlaşılmaktadır ki, muhalefete düşen siyasi hareketler iktidara gelmek, halkın çoğunluğunu kendi etrafında seferber etmek için “hak ve özgürlük” söylemine sarılmakta ve bunu çoğu zaman bir amaç değil bir araç olarak görmektedirler. Gerçek olan bir şey varsa, türü ne olursa olsun iktidarlar hiçbir zaman iktidara doymamaktadır. İktidar, kitlesel muhalefet anlarında bir adım gerilese bile, hemen vermek zorunda kaldığı hakları ne zaman ve nasıl geri alacağının planını yapmaktadır.