SAGALASSOS ve Ağlasun Ayşafağı

Hasan Hüseyin-Azime Aşkı

sev beni, öldür beni,
öldür beni, sev beni
at beni çiyanlı kuyulara
tut elimden kurtar beni
yeter ki soğumasın ellerimde ellerin!

Share

Sagalassos son yılların gözde antik şehri olarak neredeyse bölgedeki tüm tatil rotalarında yer alıyor. Antalya gezilerimizin güzergâhında yer almasına rağmen bir türlü yolumuzu buraya düşürememiştik. Bir başka ayıbımız daha vardı bu bölgeye karşı. Baba tarafından Psidialı sayılırdım. Psidia’nın başşehri olan Antiocheia’ydı (Yalvaç) baba memleketim. Bu nedenle ayrıca ihmal etmişim Sagalassos’u. Cumhuriyet Bayramı vesilesi ile 5 günümüzü bu bölgede geçirerek kendimizi affettirmeye karar verdik.

Anadolunun Eski Halklarından Luviler

Sagalassos şehri köken itibariyle Anadolu’nun en eski halklarından Luviler döneminden kalan bir şehir. Dilini unutmuş olsak bile sonu “ss” gibi iki “s” harfi ile biten şehirlerden olması bize bunun hatırlatıyor. Luviler, MÖ üç binli yıllarda Anadolu’ya gelmiş, birden fazla etnik grubu içeren Hint-Avrupa dili konuşan bir topluluk. Luvi dili Hititçe ile akraba. Luvi kelimesi Hititçede “ışık insanları” anlamına geliyormuş. Anadolu’da bugün kullanılan Malatya gibi bir çok yer adının Luvi dilinden geldiği düşünülüyor.

Burdur Müzesi

İstanbul’dan 6 saatlik yolu, konaklamalarla birlikte 7 saatte alıyoruz. Önce oto sanayi çarşısı sitesinde Şişçi Hasan’ı buluyoruz. Yöreye özgü şiş kebabı ile yemeğimizi yiyoruz. Antoninler Çeşmesi’nden ve diğer kazılardan çıkan heykelleri görmek için bunların muhafaza edildiği Burdur Müzesi’ne yöneliyoruz ilk önce. Saat 15:00’de müzedeyiz. 1240 yılına tarihlenen Pirkulzade Medresesi etrafına yapılmış, küçük fakat şık bir müze.

Antoninler Çeşmesi’nden çıkan iki Dionizos heykeli çok etkileyici… Kremna antik şehrinden çıkan  başları muhtemelen çalınmış heykeller inanılmaz güzellikte. Gizlice dokunduğumda insan tenine dokunmuş gibi oluyorum. Hadrianus heykelinin ayak-diz bölümü oğlum Deniz’in boyunda. Burdur etrafındaki höyük kazılarından çıkan neolitik ve kalkolitik dönem araç gereçleri ikinci katta sergilenmiş.

Burdur’da 17.yüzyıl mimari örneği Bakibey ve Taşoda konakları gezilip görülecek yerlerden. Lakin şehrin betonlaşmış umumi görüntüsünü görünce insan hayıflanıyor, ne olurdu bir belediye başkanı da bu konuya el atsa ve geleneksel kâgir yapıları, hiç olmazsa eski şehri koruma altına alsaydı diye.

Sagalassos

Artık hedefimiz Sagalassos. Burdur-Antalya yolundan, Ağlasun’a dönüyoruz. Bir süre gidip de iki dağ arasından vadiye inmeye başladığımızda karşımıza çıkan manzara inanılmaz güzellikte. Eğe’den Anadolu’nun içlerine giren her istikametin insanın karşısına böyle güzel görüntüler çıkardığını hatırlatıyor. En son benzeri görüntülerle Tire yolunda karşılaşmıştık.

Ağlasun 3-5 bin kişilik kasabalardan. Bu kasabanın adını delikanlılık günlerinden biliyorum. Bir şiirden: “Ağlasun Ayşafağı”. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil tarafından yazılan bir şiir kitabının adıydı. Nehir şiir tarzında yazılmıştı. Bu kitap kütüphanemde biraz sararmış kıdemli şiir kitapları arasında duruyor. “Haziranda Ölmek Zor”, “Kızılırmak” şiirleri o zamanlar dilden dile dolaşırdı. Planımızda, Sivaslı şairin, ondan bir iz buluruz umuduyla Ağlasun’da bir süre yaşadığı evinın kapısını çalmak da var…

Otelimiz antik şehrin biraz altında çevreyle uyumlu şirin bir yapı. Yerleşip istirahat ediyoruz. Dört günde üç antik şehri gezme planımızdan ürkmesin diye, Deniz’i otelin havuzuna indiriyorum. Ona bir sonraki gün ziyaret edeceğimiz Unesco tarafından 2009 yılında Dünya Geçici Miras Listesi’ne alınan2 Sagalassos hakkında bilgi veriyorum. Hikayenin İskender ile ilgili bölümünde soru soruyor. Savaş olmuş mu? Kaç kişi ölmüş? İskender şehre çıkmış mı?  Ona, İskender’in yolunu değiştirmemek için buraya bizzat gelmediğini ancak 500 asker göndererek şehri savaşmadan teslim aldığını söylediğimde tepki gösteriyor. Niye şehri savunup savaşmamışlar? diye… Ancak son bulunan arkeolojik bulguların, şehrin kendini savunduğunu ve şiddetli çatışmalar olduğunu gösterdiğini ileri sürenler olduğunu da ekliyorum hemen.

Ertesi sabah otele yirmi dakikalık yürüyüş mesafesindeki Sagalassos’a gidiyoruz. 1880 metre yüksekliğindeki Tepe Dağı’nın neredeyse zirvesine kurulmuş şehir… İnsan şehrin burada inşa edilmesindeki zorluk karşısında hayranlık duymadan edemiyor. İyi ki de buraya yapmışlar. Şehir terkedildikten sonra üzerini kaplayan toprak sayesinde kendini bugünlere kadar koruyabilmiş. Kırmızı astarlı çanak çömleğiyle meşhurmuş. Zaten gezerken şehrin doğusunda çömlekçi mahallesi okuyla karşılaşıyoruz. Sagalassos’ta MS 5. yüzyıla kadar faaliyet gösteren bir cam fabrikası da bulunuyormuş. Bir Luvi şehri olarak MÖ 3 bininci yılda kurulduğu düşünülen şehir daha sonra Hitit, Firig, Lidya, Helenistik, Seleukos, Bergama, Roma dönemlerinden geçerek bugüne kadar ulaşmış. Kalan eserler ağırlıklı olarak Roma dönemine ait. Görkemli yapıların çoğu imparator Trajan, Marcus Aurelius, Hadrian dönemlerinde yapılmış. Hadrian Sagalassos’u Psidia’nın merkezi olarak belirlemiş, “Romalıların dostu ve müttefiki olan ilk Psidia kenti” unvanı ile ödüllendirmiş. Festivallerin merkezi olmuş ve bazı imtiyazlar elde etmiş. MS 7.yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış ve bir daha eski görkemli günlerine kavuşamamış.3

Anıtsal Çeşme ve Tiyatro

Şehre girdiğimizde önce tiyatrosuna yöneliyoruz. Karşımıza anıtsal bir çeşme çıkıyor. İlk günki gibi gerçekten. Hatta kazı ekibi eski su yolunu da onarmış. Suyu hâlâ akan antik bir çeşme karşısındayız. Deniz, su yalağının arkasına geçerek, kiremit oluktan akan sudan içiyor.

Devamla tiyatroya giriyoruz. Tiyatro yaklaşık 8.000 kişilik. Küçük çökmeler hariç o da ilk günkü gibi ayakta. Dağın yamacından Ağlasun vadisine doğru bakıyor. Uzaklarda Toros dağlarının silueti…

Deniz’e önceki akşam anlattıklarımı hatırlatıyorum. İmparator İskender’in ordusundan bir kısım birliklerin şehri kuşatması üzerine; Sagalassos halkının burada, tiyatroda toplandığını söylüyorum. Farklı görüş sahipleri sahneye çıkarak önerilerini dillendirmiş ve ve sonunda da eğer teslim olma kararı alınmışsa burada alınmış olmalı diyorum. Nereden biliyorsun diyor? Antik dönemde şehirlerde önemli kararlar tiyatroda toplanılarak alınırmış diye cevap veriyorum. Sonra da ona çık bakalım sahneye, “teslim olma yerine savaş” önerini savun diyorum…

Antoninler Çeşmesi ve Agora

Sıra, ünlü Antoninler Çeşmesi’nde. Şu arkeoloji magazininde, buradan su içenin, güzelleşeceği ve âşık olacağı rivayetine konu olan çeşme…

Bu yapı da aynen ayağa dikilmiş. Çeşmede yer alan ikiz Dionizos heykellerini Burdur müzesinde görmüştük. Çeşmenin iki yanında duran  heykellerin yerine replikaları yerleştirilmiş. Eşi benzeri olmayan güzellikteki ikiz Dionizos heykellerini görünce ve Dionizos’un şarap, aşk ve esrime tanrısı olduğunu düşününce suyundan içildiğinde aşık olunacağı söylentisine inanası geliyor insanın.

Agora’nın iki yanındaki kapılar fotoğraf tutkunlarının vazgeçemediği köşelerden olmalı. Ben de kendimi alıkoyamıyorum. Çeşitli açılardan çektiğim fotoğraflarla şehrin eski görkemli dönemini gözümde canlandırmaya çalışıyorum.

Ağlasun ve Şair Hasan Hüseyin-Azime Aşkı

İki buçuk saat sürüyor gezimiz. Şimdi sıra Hasan Hüseyin-Azime aşkının şahidi evi aramak var. Önceki gece Deniz’i yatırdıktan sonra Internet’te Hasan Hüseyin’in burada geçirdiği günlerin peşine düşmüştüm. Oda TV’nin 2012 yılında Hasan Hüseyin’in büyük aşkı Azime hanımla yaptığı röportajla karşılaşınca bir çığlık atmıştım. Hasan Hüseyin’in aşkı bir anda ete kemiğe bürünmüştü…

Evin müze yapılmış olabileceğini düşünmüştüm ama şimdi, onu görme, kapısını çalıp bir çayını içme ihtimali belirmişti.

Ağlasun’un merkezine iniyoruz. Kim bilir kaç asırlık çınar ağacının önünde dolanıyorum. Hasan Hüseyin’in “Ağlasun dedikleri bir ulu çınar4” diye andığı çınarın…

Her zaman olduğu gibi elimle dokunuyorum ağaca onunla sohbet ediyorum. Reyhan kısa süre içinde izi buluyor. Ağlasun Sagalassos Kültür ve Turizmini Geliştirme Derneği başkanı Durmuş beyin daveti üzerine dükkanına giriyoruz. Kültürlü bir beyefendi. Ağlasun için büyük bir şans. Çocuklarından, buraya yeniden dönüşünden bahsediyor. Şehri güzelleştirmek, değerlerini ortaya çıkarmak için yapılanları bir bir anlatıyor. Kısa süre önce park içinde açılan Hasan Hüseyin anıtının öyküsünü anlatıyor. Burdur Belediyesi ve Başkanı Ali Orkun Ercengiz’in katkısıyla Sanatçı Altan Demir tarafından yapılan heykelin, “Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, Ağlasun Belediye Başkanı Aydın Kaplan, CHP Milletvekili Mehmet Göker, CHP İl Başkanı İzzet Akbulut, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in eşi Azime Korkmazgil, CHP Ağlasun örgütü ve Ağlasunlu vatandaşlar”ın katılımıyla açıldığını öğreniyoruz**. Anıtın önünde “Ağlasun Ayşafağı” şiirinden mısralar…

Hasan Hüseyin Korkmazgil, adına mısralar düzdüğü Ağlasun çınarı gibi, Anadolu şiirinin çınarlarından. Şiirin emekçilerinden. Siyasi görüşleri nedeniyle çok çekmiş, sevdiği öğretmenlik görevinden uzaklaştırılmış bir şair. Kızılırmak isimli şiiri yüzünden yargılanır. Mesleğinden ayrıldıktan sonra birçok meslekte çalışır. Gazete ve dergilerde yayın müdürlüğü, gazetecilik yapar. Şiirler, yazılar, mizahi hikayeler yazar. En son “Yeni Halkçı” gazetesinden emekli olur. Genç yaşta geçirdiği bir beyin kanaması nedeniyle 1984 yılında kaybetmiştik onu5.
Sıra heyecanlı ana geliyor. Hasan Hüseyin’in evinin müze olup olmadığını soruyorum, sonra Azime hanımın yaşayıp yaşamadığını… Hemen telefon açıyor Azime teyze diye. Yaşıyormuş! Bir anda nedeni belirsiz bir sevinç içinde buluyorum kendimi. Talihsizlik! Burdur’a kedilerine mama almaya gitmiş 90’lık Azime teyze. Evin anahtarının yerini tarif ediyor. Durmuş bey bizi eve götürüyor.

Hasan Hüseyin’in evine giriyorum. Kütüphanesi, bütün kitapları yerli yerinde. Onun sandalyesine oturuyorum. Daktilosunun tuşlarına vuruyorum. Duvarlar resimleriyle dolu. Fotoğraflarını çekiyorum. Ağlasun Ayşafağı şiirinden bir parça okumaya geliyor sıra. Oysa Azime Teyze’yi yakalayabilseydik belki de o okuyacaktı bu siiri bize.

damlanın damlayı itişidir bu
dalganın dalgaya bindirişidir
ellerim lagaş’tan
     hattuşaş’tan geliyor
sesim benim
     gılgamış’tan
            homeros’tan
                 dedekorkut’tan
ateşte ölmeyenim ben,
      suda boğulmayanım,6

Ayşafağı’nın Doğuşu

Azime Hanım Sagalassos ile Ağlasun’un ilişkisini bir cümle ile anlatmış, bahsettiğimiz söyleşide.7

“Köy; antik kentin eteğinde, o kentten binlerce yıl beride, fakat inanılmaz bir umursamazlık ve gerilik içinde sessiz, ışıksız, bir anlamda insansız, serilmiş yatıyordu. Yeşilin, lacivertin, yağmurların, yıldızların altında, uygarlığın kerpiç aşamasında, lâkin ilkçağ yaratıcılığının hem yanıbaşında, hem çok uzağında!”

Bazı şairler vardır bize güzel kelimeleri sevdiren.

Ayın şavkı”nı sevdiren, Sabahattin Ali, Zülfi Livaneli gibi8…İç Anadolu’nun bu küçük kasabasının adı olan Ağlasun kelimesinin hafızamıza girmesini de bir şiire borçluyuz: Ağlasun Ayşafağı. Ayşafağı gibi bir ifadeyle bir başka şiirde karşılaştığımı hatırlamıyorum.
Azime Hanım, söyleşisinde bu kelimenin doğuşunu şöyle anlatıyor. Bir gün dağ bayırda dolaşırken hava kararır ve akşamı dağda geçirmeye karar verirler. Sagalassos antik kentindedirler. Taş bir lahdin önünde:

“Elimizde olmadan, Akdağ’ın sol eteğindeki ardıç koruluğunun çevren çizgisinde, ışığa benzemeyen, gene de ışık olabilecek, belli belirsiz bir sarartıya dikmiştik gözlerimizi. Bir şey bizi oraya bakmaya sanki zorluyordu. Saniyeler mi geçti; dakika olamaz: Tanımı güç bir gerilimle gördüğümüz şey, bir bıçağın ucu gibi, parıldayan bir şeydi. En eski Ay’ın en sivri ucu belirmişti! Ayşafağı! diye çığlık attı Hasan Hüseyin. Yoksa benim miydi o çığlık, bilmiyorum!9

Hasan Hüseyin ise şöyle hatırlıyor o geceyi.
 “Ben aşkı oralarda bir gömüt kapağında gördüm de bir gece, çıldırayazdım. Mermer bir gömüt kapağında oralarda bir sokağın. Temmuz tozlarında bir gece el ayak çekilmişti. Selvi uzun meşe bodur çay serin. Beni unutmayın beni unutmayın diyordu birileri. Çeşmenin yıkık taşında diyordu birileri. Yapraklara bulaşmış akşam yalnızlığında. Seste biri, suda biri, havada birileri. Beni bırakmayın beni bırakmayın, diyordu yüzlerimiz. Tek ayak bir balıkçıl boynubüküklüğümüz. Öfkemiz, umudumuz, ayrılığımız. Içtim sudan. Oturdum taşa. Kaldırdım başımı en yukarlara. Mermer gömüt kapağında bir çift sevgili. Akıp giderlerdi alakaranlıkta bir çift su gibi.. Dönüp de bakamadım ak mermerde tükenişime. Sulara yapraklara bölünüşüme. Ah ben bakamadım bakamadım! Meşenin altı çeşme, arkası yıldız. Yıldızın altı kerpiç, kerpiçin içi insan. Düşlerimiz, aşklarımız, umutlarımız. Kalmışız yalınayak bu insan topraklarda. Ezgilere, çığlıklara, suçlara bölünmüşüz. Koparılıp alınmışız, koklanıp atılmışız. Gül takmışız göğsümüze kankızıl yaralardan. Ufukta gemi gibi şafaklandı ay. Göründü karanlık sularımın dip çakılları. Göründü dizlerimde yatan ölüler. Göründü tortusu kaç bin yılımın. Öldük. Mermer de ölür. Ey şarkılar alın bizi.10

Yarım saat kadar vakit geçiriyoruz evde. Teşekkür ederek ayrılıyoruz. Ağlasun Halkı, “Bu evin, içindeki şiir kitaplarının, Sivaslı Hasan Hüseyin-Ağlasunlu Azime aşkının kıymetini daha iyi anlar da, ilk iş olarak bu evi bir müze haline getirir,” dileğimizle ayrılıyoruz Ağlasun’dan. Yine manzara resimlerini aratmayacak güzellikte bir doğanın içinden geçerek yükseliyoruz Burdur’a doğru. Hedefimiz Hierapolis (Pamukkale). Yolumuzun tam ortasındaki Salda gölünde mola vermeyi düşünüyoruz. Yolda Hasan Hüseyin’in bir başka şiirinden mısralar dilimde:
..
ağlasun umuttur sabahlarımda
ağlasun hüzün
hüzünlü bir eşkıya akşamlarımda
çakır dikenidir ağlasun, ahlat dikeni
sızlar tabanlarımda
ağlasun ellerimizdir,
ağlasun öfkelerimiz
ağlasun heryerdedir
ağlasun düşlerimiz
bir kuru gül dalıdır kadınları
hüzünlüdürler
..
ağlasun dedikleri bir ulu çınar
bir avuç yoksul yetim bir içim soğuk pınar11
..
Şair Hasan Hüseyin’in şarkı olarak bestelenmiş şiirlerini; Selda Bağcan’dan “Acıyı Bal Eyledik”, Ahmet Kaya’dan “Kadınlarımız”ı dinlemeyi ise sevgili okura bırakıyorum.

12.11.2019


*©Haluk İnanıcı. Tüm fotoğraflar ©Haluk İnanıcı arşivinden alınmıştır. Gerek bu fotoğraflar gerekse yazı tamamen veya kısmen izinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, işlenemez vb. davranışlarda bulunulamaz.
** https://www.kivilcimhaber.com.tr/ilerici-sair-korkmazgile-buyuk-vefa

  1. Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ağlasun ayşafağı, Bilgi Yayınevi, 1975, s.24
  2. http://www.unesco.org.tr/Home/Page/125?slug=UNESCO-D%C3%9CNYA-M%C4%B0RASI-L%C4%B0STES%C4%B0
  3. https://burdur.ktb.gov.tr/TR-55349/sagalassos.html; https://www.aktuelarkeoloji.com.tr/sagalassos483334
  4. Hasan Hüseyin Korkmazgil, age, s.201
  5. https://www.biyografya.com/biyografi/15996
  6. Hasan Hüseyin Korkmazgil, ege., s.9
  7. Yusuf Yavuz, Hasan Hüseyin O Şiirleri Nasıl Yazdı?, https://odatv.com/hasan-huseyin-o-siirleri-nasil-yazdi-2304121200.html ; http://www.hurriyet.com.tr/sair-hasan-huseyin-ile-ogretmen-azime-nin-bitmemis-ask-hik-yesi-7436989
  8. Leylim Ley, Söz Sabahattin Ali, beste Zülfü Livaneli
  9. Hasan Hüseyin, age., s.
  10. Yusuf Yavuz, age., s.67
  11. Hasan Hüseyin Korkmazgil, age., s.192-201