Kitap Hakkında Konuşulanlar

Bir Ailenin Tarihi

Dinle Lisa, yakın tarih meraklısı okurların özellikle seveceği bir kitap.

Haluk İnanıcı, Osmanlı döneminde adı Kesriye olan Kastoria’dan Anadolu’ya ve oradan da İstanbul’a göçen bir ailenin hikâyesini anlatıyor.

Yaşar Kemal, yirminci yüzyılın en büyük felaketlerinden birinin Anadolu’daki zorunlu göçler olduğunu söylemişti bir söyleşisinde. ‘’Bir Ada Hikâyesi’’ adlı dörtlemesinde bir neslin toprağından, evinden, dostlarından koparılışını anlatıyordu. Mübadele yılları başka yazarlar tarafından da sıklıkla ele alınan bir dönem oldu edebiyatımızda. Yazarlarımız dedelerinin hikâyelerini, geldikleri yeri, özlemlerini tam da onlardan duydukları şekilde anlatmaya başladılar. Mübadele benim neslimin insanları için evde anlatılan aile geçmişinin bir parçasıydı.

Haluk İnanıcı ikinci romanı Dinle Lisa’da, Osmanlı döneminde adı Kesriye olan Kastoria’dan Anadolu’ya ve oradan da İstanbul’a göçen bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Önce Balkan Savaş’ı, ardından Birinci Dünya Savaşı ile yeniden şekillenen sınırlar ve ülkelerde yaşananlar romanın konusu: Sait ve annesi Cevriye’nin öyküsüyle başlayan aile hikâyesi bu döneme rastlıyor. Çocukluğu Kastoria’da, gençliği ise Selanik’te geçen Sait, genç yaşta babasını ve ağabeyini kaybeder. Annesiyle birlikte tüm mal varlıklarını paraya çevirip zorlu bir göç sonrası Anadolu’ya gelirler. Cevriye oğlunun okumasını çok önemser, kocası gibi ticaretle uğraşmasını istemez çünkü kocası bir cinayete kurban gitmiştir. Oğullarının birisini asker diğerini hukukçu yapmaktır arzusu ama büyük oğlunu savaşta kaybeder.

Sait bir nebze antik çağ kahramanlarına benzer; sırtında babasıyla Truva’dan yola çıkan Aeneas gibi o Doğu’dan Batı’ya değil, aksi yönde yol alır. Roman, Sait’in öyküsünü, ama daha da çok torunlarını merkeze alarak anlatır. Sait başarılı bir avukat olur İstanbul’da. Karısı ve ailesiyle Yeşilköy’de bir yalıda yaşar, yaşlılık günlerinde en zevk veren uğraşı bahçeyle ilgilenmektir. Bu arada metresine ayrı ev almış, onun geleceğini de garantilemiştir. Yaşlandıkça yavaş yavaş yerine torunu Ufuk geçer. Ufuk ilk başta dedesinin yanında çalışırken bir zaman sonra Sait’e ortak olur ve sonunda hukuk bürosunu tamamen ele geçirir.

Habil ve Kayin

Romanın aslında baş kişisi Ufuk’un kardeşi Hüseyin’dir. Ufuk ile Hüseyin, Habil ve Kayin gibi zıt kardeşlerdir. Ufuk kapitalistlerin avukatlığını yaparken, Hüseyin Dev-Genç üyesi bir militandır. Birbirleriyle doğrudan zıtlaşmazlar, çünkü her ikisinin de çok sevdiği Ufuk’un karısı Beril sayesinde, hep uzlaşma noktası bulurlar. Hüseyin hayatı boyunca Beril’i en yakın dostlarından biri olarak görür. İki kez uzun dönem hapis yattığında akıl sağlığını korumasında en büyük yardımı her zaman felsefeci Beril’den görür. Dostlukları aynı zamanda zihinsel gelişmelerini de besler. Makedonya’da başlayan ailenin hikâyesi, beş nesil boyunca sürer ama asıl ilginç olan, bir ailenin hikâyesinin aslında Cumhuriyetin siyasi öyküsünün özeti olması. Ailede sağ ve sol düşüncelerin dengesi bazen birbirlerinin vicdanı gibi görünüyor ama durumu en güzel dedeleri Sait açıklıyor: ‘’Ufuk’un tahkim ettiği düzeni, o (Hüseyin) imhaya çalışıyor; bu da ailemizin dengesi.’’ Oysa babaları dede kadar iyi anlayamaz durumu: ‘’iki çocuğunu aynı şekilde eğitmiş, aynı okullara göndermiş, hatta elbise renklerini bile ayırmamışlardı. ‘Peki bu kadar zıt karakterler ortaya nasıl çıkmıştı?’’ diye sorar kendine. Aile içindeki denge değildir üstelik tek sorun, toplumsal denge üzerine de Hüseyin ile babası tartışırlar. ‘’Oğlum, ‘denge’ dediğin şu güç değişimine bağlı olarak zaten bozulmak üzere kurulmaz mı, o durumda ha denge ha suni denge demişsin ne fark eder? Bozma gücün varsa her dengeyi karşı konulmaz biçim lehine bozarsın’’.

Denge elbette hukukun en önemli simgelerinden biri. Adalet sembolü tanrıça Themis de adaleti dengeli dağıtmasının simgesi olarak bir elinde terzi tutar. İki kardeşin zıtlığı da, bir dengedir. Romanın başlarında yer alan zıtlığın ilerleyen sayfalarda başka şekle büründüğünü görüyoruz. Ufuk’un kardeşinin solculuğunu asla küçümsememesi, bu düşünceye götürüyor belki okuru; kardeşinin ideallerine, siyasi duruşuna saygı duyduğunu anlıyoruz. Hüseyin ikinci kez tamamen suçsuz yere hapis yattığında, üstelik sevdiği kadının da gözaltında öldüğü haberi gelince, aile için artık sadece asi bir genç değil Hüseyin. Belki bu durum tüm aileye ama en çok da Ufuk’a ülkesinin gerçeklerini gösteriyor. Romanın sonlarına doğru Ufuk neredeyse ailenin vicdanı olarak görmeye başlıyor kardeşini. Haluk İnanıcı’nın adını edebiyat çerçevesi, kitaplarından önce Orhan Pamuk’un avukatı olarak duymuştu. Dinle Lisa’da hukukun işleyişini başarılı şekilde dile getirmesini, yazarın avukatlık deneyimleri sağlıyor kuşkusuz.

Yazarın sesini duyabilirsiniz

Roman sadece ailenin sağ-sol kavgasında geçen trajik yaşamıyla ilgili değil, Hüseyin’in iki evliliği ve aşkları temelinde de gelişiyor. Hüseyin‘in hayatına giren kadınların farklılıkları, toplumun farklı kesimlerini kurguya sokuyor. Hayatının ilk kadını çok varlıklı bir ailenin küçük burjuva alışkanlıklara sahip kızı, ikinci aşkı ise felsefe öğrencisi solcu bir militan ama büyük aşkı ikisine de benzemeyen büyük trajediler yaşamış olan Musevi asıllı Lisa. Hüseyin farklı kadınların hepsiyle farklı duygusal ilişki kuruyor, sevdiği her biriyle değişimden geçiyor.

Romanda Hüseyin’in değişimi başarılı şekilde aktarılmış fakat romanın olumsuz yanı, tüm anlatının sadece özetleme formunda yazılmış olması. Özetleme genelde bazı bölümleri birbirine bağlamak için ya da hatırlatma için kullanılır. İnanıcı romanın tamamında bu formu kullandığı için bazı şeyleri sadece yazar söylediği için görüyoruz, okura neden öyle olduğu gösterilmiyor. Romanda yer alan birinci tekil şahıs (bazen Sait bazen Hüseyin’in ağzından)  anlatının kullanıldığı bölümlerde farklı bir tona geçebilecekken, örneğin detay bir olaya ya da karaktere odaklanacakken, karakter yine özetleme şeklinde dile getiriyor yaşadıklarını. Romanın sonlarında bir iki yerde okura hitap eden yazarın sesi duyuluyor, bunu romana yaymış olsa ve diyalogları dramatik gelişim içinde gösterse, çok farklı bir roman çıkabilirdi ortaya. Yine de Dinle Lisa bazı açılardan çok başarılı. İlk başta tüm Cumhuriyet tarihini, darbeleri ve etkilerini, ama bundan da önemli olarak hukuk siteminin işleyişini çok gerçekçi bir dille anlatıyor. Özetleme tekniğini eleştirdim ama tabii bu daha çok biyografilerde ve tarih metinlerinde kullanılan anlatı tekniği olduğu için romana verdiği belgesel hava fazlasıyla inandırıcı olmuş. Yakın tarih meraklısı okurların özellikle seveceği bir kitap.