‘Aşkın Yedi Menzili’, aşkın ve yeni bir inanışın peşinde bir yolculuğu anlatıyor. Bu yolculuk Ali’nin çocukları ile İsa’nın çocuklarını buluşturuyor.
EFNAN ATMACA
Haluk İnanıcı yeni romanı ‘Aşkın Yedi Menzili’nde okuru kâh duyguların ağır bastığı kâh siyasi saptamaların kendini alttan gösterdiği masalsı bir yolculuğa çıkarıyor. Hikaye 13. yüzyılda Diyarı Rum’da geçiyor. Ancak hemen söyleyelim yazar girişte kitapta belirtilen olaylar dışında anlatılanların ‘yazarın gördüğü düşler’ olduğunu belirtiyor ve isimlerin ya da olayların tanıdık olması okuru yanıltmasın diye uyarıyor. Bu uyarıyı cebimize koyarak yolculuğa çıkıyoruz biz de. Adından da anlaşılacağı gibi kitabın omurgasını aşkın yedi menzili oluşturuyor. Yazar her bölümün başında farklı başlıklar kullanarak bunları belirtiyor. Çember tamamlandığında ne oluyor, işte o da kitabın sürprizi.
Daha önce de belirttiğim gibi 13. yüzyıldayız. Babai piri olan Tebrizli Arif, tedrisatından geçirdiği Taşbek Baba’ya önemli bir görev veriyor. Alaeddin’in ölümünden sonra tahta çıkan oğlu genç Gıyaseddin’e karşı başlatılacak olan isyanın zamansız olduğunu Baba İshak’a bildirmek ve durdurmak Taşbek Baba’nın görevi. Ancak Taşbek Baba zamanında yetişemiyor ve Babai İsyanı, Frank askerlerinden de yardım alınarak bastırılıyor. Ama sonuçları facia oluyor. Pek çok Babai öldürülüyor. Tarihi uzun süre etkileyen bu isyanın ardından yaşananlar, işte kitabın konusu. Yazar kendi düşlerinde Babailerin bu olayla birlikte neler hissettiğini tartışıyor satır aralarında verdiği mesajlarda. Taşbek Baba’nın çıktığı yolculuk yaşananların ardından devam ediyor. Aynı zamanda Tebrizli Arif de bir yolculuğu çıkıyor. İkisinin de varış noktası Saklı Kilise. Ancak oraya ulaşırken Taşbek Baba’nın yüreğine bir başka yolcu Porine’nin aşkı, Tebrizli Arif’in yüreğine de Babai katliamının sorumlusu Giyaseddin’in annesi Mahperi Sultan’ın aşkı düşüyor.

Gönül gözünüz açılsın
İki yolcu Saklı Kilise’de buluşuyorlar. Bu kavuşma Ali’nin çocukları ile İsa’nın çocuklarının buluşması oluyor. İki taraf da birbirlerinin acılarına merhem olmaya çalışıyor. Tebrizli Arif ve diğer pirler başka türlü bir Müslümanlık, Saklı Kilise’nin cemaati ise ruhban sınıfının olmadığı bir Hıristiyanlık hayal ediyor. Diyorlar ki “Allah’ın tek bir kavmi vardır ki, bu kavmin mensupları gönlünü O’nunla dulduranlardır…” Sevgi ve merhamet üzerine kurulu bir inancı yaymak için iki taraf da meşrebince yola çıkmaya karar veriyor. Ancak yazar sadece bu pencereden bakmıyor. O daha çok aşkın menzilinden anlatıyor bize yaşananları. O yüzden siyasi bakış menzilden bir çıkıyor bir giriyor ama aşk hep menzilin içinde oluyor. Yola çıkma vakti geldiğinde herkes kendi menzilini seçiyor. Çünkü sadece Tebrizli Arif ile Taşbek Baba’nın değil, Porine ile Mahperi Sultan’ın da görevleri var. Porine, Saklı Kilise’nin inanışını yaymak Mahperi Sultan ise tahtını kuramak zorunda.
‘Aşkın Yedi Menzili’ yazının girişinde de söylediğim gibi masalsı bir yolculuk. Aşkın her türlüsünün başrole sırayla çıktığı bir kitap. Dili su gibi akıyor. Yazarın ara ara serpiştirdiği deyişler, nefesler, mısralar kıssadan hisse yüreğimize mıhlanıveriyor. Bu yolculukta adlarını geçirdiğim kişiler dışında pek çok kahramanla daha tanıştırıyor yazar okuru. Hepsi de bıraktıkları izlerle kafamıza işleniyor. Çünkü yazarın her kahramanının bir hüneri, her hünerin de insanın hayatını en azından değecek bir marifeti var. ‘Aşkın Yedi Menzili’, ister siyasi, ister aşk peşinde vs. hangi gözle okursanız okuyun, keyif veren bir roman. Ama ben gönül gözünüzle okumanızı tavsiye ederim.