Blog

mor-yakup

Haluk İnanıcı

 

Pandemiden yararlanarak iki yıldır Aristoteles’in Doğu yolculuğu üzerine okuyor ve bir makale yazıyorum. Aristoteles bilindiği gibi Yunan Ana Karası’nı bir kere aşıyor, o da Atarneus (Dikili) Kralı Hermias’ın yanına gidişi ve Assos’da ilk felsefe okulunu açışında. Bunun dışında Doğu’ya “İlk Filozoflar” gibi fiziki bir yolculuğu yok. Ancak dünyada sanıyorum düşünceleri Aristoteles kadar yolculuk yapmış bir başka filozof yoktur. Aristoteles’in düşüncesi; ilk kez öğrencisi İskender’in Mezopotamya seferinde Helen kültürünü yayması, şehirlerin Yunan sitesi şeklinde örgütlenmesi ile doğuya taşınmıştır. İskender bununla yetinmemiş İskenderiye Kütüphanesi’nin kurulmasını emretmiştir[1]. Kütüphanenin kurulması için 1.Ptolemaios Soter tarafından Aristoteles’in öğrencilerinden Phaleronlu Demetrios görevlendirilmiştir. Demetrios aynı zamanda “Aristoteles’in Lykeion’u ile Platon’un Akademia’sını model alarak bir okul kurmak”la görevlendirilmiştir. Üstelik bu okul Lykeion’daki gibi peripatetik tarzda; filozofların derslerini avluda yürüyerek vereceği tarzda kurulmuştur. Kütüphaneyi kuran Aristoteles’in öğrencisi Demetrios’un, diğer eserler yanında Diogenes Laertios’un yazdığı Aristoteles külliyatının bir kopyasını İskenderiye’ye getirdiğini varsayabiliriz[2]. İskenderiye’de milattan sonra 3.yüzyılda başta Plotinos olmak üzere Yeni Platoncu okulun ortaya çıkışı, Aristoteles’in ve Platon’un yeniden keşfi, yeniden okunması ve anlamlandırılması anlamına gelir. Aristoteles dördüncü kez Nusaybin Akademisi’nde (4.yy) keşfedilir[3]. Daha önceden bildiğim Nusaybin Akademisi işte yukarıda değindiğim yazı esnasında yine karşıma çıktı. 1700 yıl önce kurulan dünyanın ilk üniversitesinden bahsediyoruz… Mardin gezimin bir nedeni de bu akademiden geriye kalanları görmekti. Bu nedenle gezinin yarım gününü Nusaybin Akademisi’ne ayırmıştım.

Mor Yakup Kilisesi

Bugün Nusaybin Akademisi’nden ayakta kalan tek yapı Mor Yakup Kilisesi. Kilisenin inşa tarihi aynı zamanda Hıristiyanlık tarihinin de parçası. Roma İmparatoru I.Konstantin[4] Balkanları kontrol altında tutan İmparator Licinius ile Milano’da 313 yılında buluşarak, Milano Fermanı’nın yayımlar. Buna göre artık Hıristiyanlara zulüm dönemi sona ermiştir. Bu dine inananlar dini vecibelerini özgürce yerine getireceklerdir. İşte Mor Yakup da bu Ferman’ın sağladığı ortamdan yararlanarak 313 yılında bu kilisenin yapımına başlar[5]. Hıristiyanlığın resmi din olarak kabulü ise İmparator Theodosius döneminde (M.S. 379-380 civarı) gerçekleşir.

Bugün Nusaybin’de İnanç merkezi olarak düzenlenen bölgede 12. yüzyılda yapılmış Caminin yanında bulunan, Nusaybin Akademisi kalıntılarının ve Mor Yakup’a izafe edilmiş kiliseyi görmek mümkün. Birçok dini yapı gibi bu kilisenin de bir Zerdüşt ibadethanesi üzerine kurulduğu düşünülüyor.

 

 

Aslında bu kilisenin Mor Yakup tarafından inşa edilen Nusaybin Katedrali’nin vaftizhanesi olduğu ve daha sonra Mor Yakup Kilisesi’ne dönüştürüldüğü belirtiliyor.

Nusaybin Akademisi’nin kurucusu Mor Yakup’un mezarı da kilisenin altında bulunuyor. Dar bir merdiven ile iniliyor. Bir başka girişi daha varmış. Bu kilisede yapılan dini törenlerde bir yanından girilip diğer yanından çıkılarak arınma ve kutsanma ile ilgili dini ritüellerde de kullanılıyormuş.

Bugün yapı sarı ışığın hakim olduğu muhteşem bir aydınlatma ile ışıklandırılmış. Süryanilerin bu en eski kilisesi uzun süre su deposu olarak kullanılmış. Hıristiyanlık ve insanlık tarihi açısından çok önemli bu yapıyı, Batı’da olsa cam fanus içine alırlar. Girişin yanında bulunan oda ilk kilise yapısı.  1700 yıllık vaftiz masasını görmek mümkün. Dünyanın en eski vaftiz masası olduğu söyleniyor[6]. Odaya geçişi sağlayan kemer üstlerindeki telkari inceliğindeki işlemeler hemen dikkati çekiyor.

Akademini’nin Kuruluş’u: İznik Konsili ve Mor Yakup

4.yüzyılın başı onlarca İncil’in ortalarda dolaştığı ve monofizit-düofizit kavgasının alevlendiği bir dönemdi. Düofizit görüşü savunan Arius’un, Meryem’in Tanrı annesi olmadığını bir diğer deyişle İsa’nın Tanrı’nın oğlu olmadığını, bir insan olduğunu savunması ortalığı karıştırmıştı. 313 yılında Hıristiyan dinini Roma İmparatorluğu’nda serbest bırakan İmparator Konstantin bu sorunları çözmek için 325 yılında ruhban sınıfının, Roma, Antakya, İskenderiye, Kudüs temsilcilerini İznik Konsili’ne çağırır. Böylece bir taşla iki kuş vurur Konstantin. Hem Roma İmparatoru’nun üstünlüğünü vurgulamış hem de Konstantinopolis patriğinin diğer dört şehrin patriğiyle eşit olduğunu kabul ettirmişti. İşte bu konsile Doğu kiliseleri adına katılan Nusaybinli Yakup döndüğünde Nusaybin’de (Nisibin) bir okul kuruyor. Nusaybin Akademisi adıyla bilinen bu okul kısa sürede bölgenin entelektüel merkezi olur.

Teoloji, Tıp ve Diğer Dersler

Nusaybinli Mor Yakup’un kurduğu Nusaybin Akademisi Nusaybin’de temelleri atılan; teoloji-felsefe-tıp eğitimi yürüten, tüm Mezopotamya, Pers (Sasani) bölgesine Hıristiyan ruhban, doktor yetiştiren tarihin ilk üniversitesi olarak nitelenir. Akademi Antakya Akademisi ve Urfa Akademisi’nin ilk kuruluş döneminden ve İskenderiye Akademisi’nden de yararlanmış olmalıdır[7].

Nusaybin Manastırı, zamanla büyüyen yapıları ile bugünün üniversiteleri gibi büyük kompleks haline gelir. Öğrencileri için hastahane yapılır. Burada tıp ve doktorluk mesleği de gelişir.  Akademide Hıristiyan teolojisi yanında felsefe ve tıp okulu geleneği kurulur

Mor Yakup, Mor Efrem’i (Mor Afrem, MS. 303-373) okula başöğretmen olarak atar. Mor Efrem okulda 28 yıl ders verir. Bir Hıristiyan entelektüel olan Efrem dini ve felsefi konularda birçok yazı ve şiirler yazmıştır[8]. Mor Efrem’in yazdığı ilahiler, şiirler, dualar bugün Süryani kültürü içinde büyük bir yer teşkil ediyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay 2009 yılında Mor Efrem’in kitabının Süryaniceden Türkçeye çevrilmesi talimatı veriyor[9]. Kitaba internetten erişmek mümkün[10].

Mor Efrem 363 yılında Pers Kralı Şapur’un Nusaybin’i almasını takiben Urfa’ya gider ve orada Urfa Akademisi’nin açar. Bu okula Pers Akademisi[11] de denir. Pers Akademisi, aslında Urfa’da Adday’ın kurduğu ilk akademiden[12] sonra ikinci evresini yaşar. Urfa’da 10 yıl yaşadıktan sonra 373 yılında ölen Mor Efrem Süryanilerin Peygamberi, Hocaların Hocası, Yüce Afrem ve Kilisenin Direği” olarak da adlandırılır[13].

Roma İmparatoru Zenon 489 yılında Nasturuliği yaydığı gerekçesiyle Urfa Akademisi’ni kapatır. Başöğretmen Narsay ve arkadaşları Nusaybin’e gelir. 489 yılında Nusaybin Akademisi yeniden açılır, ikinci kez kurulur. Bu dönemde felsefi çalışmalar hız kazanır. Narsay 502 yılında ölür. Akademi bu tarihten 8.yüzyıla kadar varlığını sürdürür. Pagan Filozof Wefa’dan 758 yılına Episkopos Eliyo’ya kadar geçen süreye Süryanilerin Altın Çağı denir[14]. Narsay’ın Urfa’dan göç ederek yeniden kurduğu Nusaybin Akademisi tarihi aynı zamanda Süryaniliğin-Nasturiliğin de gelişmesinin tarihidir.

Akademi teolojinin ilk defa akademik olarak öğretildiği bir okul olarak beliriyor. Bunun dışında hastahanesinde doktorların hasta başında tedavi uyguladığı, tıbbi yöntemlerin geliştirildiği ilk hastahanelerden biri olması özelliğini taşıyor. Akademi teoloji ve tıp dersleri yanında, felsefe geometri, astronomi, çoğrafya gibi diğer bilimlerin de öğretildiği bir okul niteliğinde. Okul aynı zamanda bir tercüme okulu vasfı taşıyor. Süryani tercümanlar yaklaşık 300 civarında eseri Yunancadan Süryaniceye çeviriyor[15].

Akademinin dönem dönem 1000 civarında öğrenci barındırdığı ve bir hastanesi olduğu düşünülürse okulun bir kompleks olduğu ve çevreye yayıldığı söylenebilir. Kısa araştırmamda ülkemiz akademisyenlerinin Nusaybin Akademisi’ne ilgilerinin zayıf olduğu hissine kapılıyorum.

Eğitim ve Aristoteles

Teoloji, inanç deyip geçmeyelim. Özellikle Nusaybin Akademisi, iyi dönemlerinde 1000 civarında öğrenci barındıran büyük bir kompleks olmasının ötesinde; Hıristiyanlığın Düofizit anlayışını savunan Antakya Akademisi’nin etkisi altında Süryani Hıristiyanlığını, Nasturiliği kuran bir akademidir. Bu konu anlaşılmadan hem Süryani dininin özellikleri hem de bölgede bulunan onlarca kilise, manastır ve onları şekillendiren estetik dünya anlaşılamaz. Hem unutmayalım, 12-13. yüzyıllarda Avrupa’nın ilk üniversiteleri arasında gösterilen Paris, Bolonya üniversitelerinde de teoloji eğitimi ağırlıklı bir yer işgal ediyordu. Hatta zamanın (Bağdat-Beytülhikme’nin rakibi) Kordoba okulu da (9-10.yy’lar) Avrupanın soylu ailelerinin çocuklarını eğitim için gönderdiği eğitim kurumuydu.

Akademide görev alan öğretmenler Antik Yunan Felsefesi’ne en azından Aristoteles ve Platon’un düşünme yöntemi, yorum yöntemlerine vakıf kişilerdir. Tüm teolojik tartışmalarda özellikle Aristoteles’in Mantık’ından yararlanılmaktadır. Dini konularda yorum (felsefi yorum) hakkı başöğretmenlerdedir. Bir diğer deyişle bu kişiler hem teolojiye hem de felsefeye hakim üstadlardır ve aynı zamanda Akademinin rektörleridir. Akademi ve manastırlar aynı zamanda felsefe tartışmalarının yapıldığı ve bu tartışmaların teolojik düşünceye temel yapıldığı yerlerdir.

Nusaybin Akademisi Kalıntıları

Mor Yakup Kilisesi’nin Nusaybin Akademisi’nin kalbi olduğu sanılıyor. Etrafta yapılan kazılar sonunda ortaya çıkan kalıntılar hem Katedral’in hem de okulun kalıntıları olarak kabul ediliyor. Gerek kilise çevresinde bulunan kalıntıların gerekse sınırda bulunan birçok kalıntının Nusaybin Akademisi ile ilgisi olduğu düşünülüyor.

 

 

Nusaybin Akademisi Geleneğinin, Abbasi İmparatorluğu’na, Bağdat’a Geçmesi

Felsefe ve Tıp okulu geleneği önce Sasani başkenti Gundişapur şehrine oradan da Bağdat’a Abbasilere intikal eder. İslam’ın büyük alim-filozofları El Kindi, Farabi, İbni Sina’nın hamurunda, Harran, Urfa, Nusaybin, Gündişapur akademilerinin büyük payı vardır. Bu gün o akademilerden  geriye sadece sütunlar, duvarlar kalması bizi yanıltmamalıdır. Deyrüzzafaran, Mor Garbiel, Mor Yakup manastır-kiliseleri gezilirken hissettiğimiz geçmişin görkemiyle; Nusaybin Akademisi’nden geriye kalan birkaç sütunun, kalıntılarının içinde yar aldığı büyük üniversite kampusunu hayalimizde canlandırmak mümkündür.

©Haluk İnanıcı, Yazı ve yazıda yer alan fotoğraflar kısmen veya tamamen hiçbir şekilde kopyalanamaz, kullanılamaz.


 

[1] Roy Macleod, İskenderiye Kütüphanesi/Antik Dünya’nın Öğrenim Merkezi, s.14, Dost Yayınevi, 2020.

[2] R.G.Tanner, “Aristoteles’in Eserleri: İskenderiye Koleksiyonunun Muhtemel Kökenleri, Roy Macleod, İskenderiye Kütüphanesi, s.110; Laertios, s.216-220;

[3]  Aslında Aristoteles  1.Urfa Akademisi döneminde de Süryaniceye çevrilmeye başlamıştı. Ernest Renan tarafından, bu tercüme olayı Urfa’da Hibas’a atfedilir. (Efrem İsa Yusif, Süryani Tercüman ve Filozofları, s.51, Doz Yayınları, 2007) Ancak Aristoteles’in Lykeion’u ve İskenderiye Okulu 529 yılında Roma İmparator 1.Justinianus tarafından kapatılınca ünlü 7 Neo Platoncu öğrencinin doğu yolculuğu Yunan felsfesinin Doğu’da yeniden parlamasına neden olacaktır. Bu yazının sınırlarını aştığı için sadece değinmekle yetiniyorum.

[4] Ortodoks menkıbelerinden, Roma İmparatoru I.Konstantin’in, diğer imparatorlarla mücadelesinde Hıristiyanlığı kullandığını, askerleri arasındaki Hıristiyanları etkilemek, düşman üzerinde mistik korku salmak üzere bazı Hıristiyan işaretlerini askerlerin kalkanlarının üzerine işlettiği şeklinde rivayetler de mevcut; www.ortodokslartoplulugu.org – makaleler – Roma’nın Hristiyanlık’ı Kabul edişi

[5] Bkz., dipnot 6.

[6] www.nusaybin.bel.tr – Kültür İnanç Parkı

[7] H.R.Hayes, Urfa Akademisi, s.47, Yaba Yayınları, 2005

[8] Adday Şer, Nusaybin Akademisi, s.11, Yaba Yayınları, 2006.

[9] www.sabah.com.tr – İlk Süryani eseri 2012’de basılacak

[10] www.betikkonagi.com – Mor Efremin

[11] Bu akademide yetişenlerin Pers bölgesindeki kiliselerde, manastırlarda görev alması nedeniyle bu ismin verildiği söylenir.

[12] Hayes, s.47.

[13] Yerine Narsay ( 399-502) geçer. Roma İmparatoru Zenon 489 yılında, Urfa Akademisi’nin  Nasturuliği yaydığı gerekçesiyle Urfa Akademisi kapatılır. Narsay ve arkadaşları Nusaybin’e gelir. Nusaybin Akademisi yeniden açılır. Bu dönemde felsefi çalışmalar hız kazanır. Narsay 502 yılında ölür. Akademi bu tarihten 8.yüzyıla kadar varlığını sürdürür. Pagan Filozof Wefa’dan 758 yılına Episkopos Eliyo’ya kadar geçen süreye Süryanilerin Altın Çağı denir (Şer, s.13.) Narsay’ın Urfa’dan göç ederek yeniden kurduğu Nusaybin Akademisi tarihi aynı zamanda Süryaniliğin-Nasturiliğin de gelişmesinin tarihidir.

[14] Şer, s.13.

[15] Dileyen, Mor Yakup Kilisesi ve Nusaybin Akademisi hakkındaki belgesel filmi de izleyebilir: www.youtube.com – Nisibis Akademisi- Belgesel