İyonya Helen Değil, Bir Anadolu Uygarlığıdır
Haluk İnanıcı
Halikarnas Balıkçısı
Üniversite yıllarıydı. Halikarnas Balıkçısı’nın düşün yazılarını yeni keşfetmiştim3. Aslında lisede okurken Sahaflar’da karşıma çıkan Uluç Reis romanından tanıyordum onu. Ama bir düşün adamı olarak tarihi birikiminden haberim yoktu. Öylesine etkilemişti ki beni, erişebildiğim tüm kitaplarını masama koymuştum. Anadolu’ya ait bilmediğim çok zengin bir dünyanın kapısını açıyordu önüme. Şaşırmıştım, okuduğum okullarda adından bile bahsedilmemişti. Oysa ünlü tarihçi Sadrazam Cevdet Paşa’nın kardeşi Girit sefiri Şakir Paşa’nın oğluydu. Çok iyi bir eğitim almış, Oxford Üniversitesi’nde yakın çağlar tarihi bölümünde okumuştu. 1925 yılında yazdığı bir öyküden dolayı 3 yıl kalebentlik cezası ile Bodrum’a sürülmüş ve oraya yerleşerek Halikarnas Balıkçısı4 takma adıyla anılır olmuştu. Bodrumdaki dev palmiye ağaçlarını ve Akyaka-Marmaris yolunda, bataklığı kurutarak sıtmayı ortadan kaldıran dev okaliptus ağaçlarını ona borçluyduk.

Her bir kitabı farklı evrenlerin kapılarını aralardı. Bir öykü kıvamında anlattığı Anadolu tanrıları, efsaneleri, mitleri, destanları, uygarlıklarını hasılı bu toprakların kültür birikiminin içine sokar da sarhoş ederdi insanı. O günlerde İyonyanın Aydınlığı başlıklı olanı en çarpıcı yazılarındandı benim için. Ama İyonlar ve İyonya yazıları da ondan aşağı kalmazlardı5. Kıtlık içindeki, barbarların yaşadığı Yunanistan’ı Anadolu kurtardı diyordu. Bazı Yunan mitlerinin orijinali olan Karya söylencelerini anlatıyordu. Miletlilerin alfabesini Helenlerden çok önce oluşturduklarını, sesli harfleri ilk onların kullandıklarını söylüyordu. Anadolu’nun Yunan uygarlığının arkasında kalması tahammül edilemez bir durumdu onun için. Anadolu’daki bildiğimiz tüm uygarlıkları birbirine bağlıyordu. Özellikle batı Anadolu’da girdiği bir yerleşim yeri adından, karşılaştığı bir anıttan, bir isimden yola çıkarak saatlerce konuşabilirdi.

Tüm yazıları Oxford’da aldığı eğitimin, bilgisinin ve ilgisinin derinliğini gösteriyordu. O dönemde kitaplarındaki bilgilerin doğruluğundan hiç şüphe etmesem de kaynakça eksikliği gözüme çarpmıştı. Bilgi yolculuğuna kendi adımıza devam edecek kaynaklarını sunmuyordu bize.
Fahri Işık
Fahri Işık bir anlamda saygıda kusur etmediği hocası Ekrem Akurgal’ın çocuğuydu bir yandan da Halikarnas Balıkçısı’nın6… Üstelik Halikarnas Balıkçısı’nı aşarak, bu kez kendinin ve yerli yabancı meslekdaşlarının kazılarda buldukları objeleri, konuyla ilgili bilimsel tezleri ortaya çıkarıyor, tespit ediyor; onları daha derinlikli değerlendiriyor; hem İyonya’nın bir Anadolu uygarlığı olduğuna ilişkin itibar görmeyen bilimsel tezleri gün ışığına çıkarıyor, hem de kendininkiyle birleştirerek Anadolu uygarlık tarihini ve karanlık çağ denilen dönemi açıklanabilir hale getiriyordu. Bir anlamda Balıkçı’nın eğer akademik hayata atılsaydı devam edeceği yoldan ilerliyordu. Diğer yandan Akurgal gibi bilimsel bulguya dayanmayan hiçbir popülist söylenceye prim vermiyor fakat hocasının katıldığı; Batı uygarlığının Yunan uygarlığından doğduğu, Batı Anadolu’nun Yunan olduğu şeklindeki klasik şablonun karşısında yer alıyordu.

Fahri Işık, MÖ.1200-750 dönemi ya da Akurgal’ın deyimiyle Batı Anadolu karanlık çağı7 üzerindeki perdeyi kaldırmaya talip oluyordu. Üstelik hocasının Likya dilinin Luviceden geldiğini8 söylediği yerden başlıyordu işe9. Onunla Helen uygarlığı meselesinde ayrı düşme pahasına… Bize uygarlığın beşiği olarak Atina’yı değil, Joachim Latacz’a atıf yaparak Milet’i işaret ediyordu10.
Fahri Işık, Cevat Şakir, Sabahattin Eyuboğlu ve Azra Erhat’a ithaf ettiği makalesinde, Ekrem Akurgal’ın “Batı uygarlığının temelinin Helen olduğu ve İonya’nın bir Helen uygarlığı olduğu” tezinden farklı düşündüğünü çok zarif bir biçimde anlatır.

Fahri Işık, Işık İnsanları Luviler gibi ışık saçan önemli bir saha araştırmacısı, ama bunun ötesi tüm kazı buluntularını bütünleştirerek değerlendirebilen, küçük ayrıntılardan önemli sonuçlar çıkartabilen bir entelektüel… 25 yıldır bu bulguları Almanca olarak tüm önemli bilimsel toplantılarda sunduğunu görüyoruz. Ama maalesef akademik dünya dışında fazla tanınmıyor.
Halikarnas Balıkçısı’nın başlattığı ve Fahri Işık’ın İlk Çağ11 için derinleştirdiği uygarlığın Anadolu’dan doğduğunu ispata yönelik bu bakış açısı bilimsel bir fırtına yaratabilirse eğer; bu fırtına Cevat Şakir Kabaağaçlı ve arkadaşlarına itibar iadesine; kendi ülkesindeki uygarlıklarla fazla ilgilenmeyen, arkeolojik buluntulara inşaat faaliyetlerini aksatan, içine tükürülecek çanak-çömlek muamelesi yapan zihniyetin bile karşı koyamayacağı bir Anadolu bilincinin yeşermesine, hiç olmazsa bu topraklarda yaşayanlarca insanlık mirasının fark edilmesine imkan verecektir.
Fahri Işık: Halikarnas Balıkçısı’nın pırıltılı mirasçısı…
Halikarnas Balıkçısı’nın itibarı bilimsel düzeyde iade edildiği için mutluyum.
Kısaltılmış yazımın tamamını okumak isteyenler; Birikim
Dergisi, Ağustos 2023-412. Sayısı
1Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın hayatını ve başına gelen trajik olayı merak edenler Sevim Kahraman tarafından bir öykü kıvamında kaleme alınan Ben Cevat Şakir isimli kitaba bakabilir.
2 Prof.Dr.Fahri Işık; AÜDTCF Klasik Arkeoloji ve Anadolu Arkeolojisi Kürsüsü’nden 1965 yılında mezun oldu.1973 yılında”Die Koroplastik von Theangela in Karien und Ihre Beziehungen zu Ostionien zwischen 560-270 v.Chr” başlıklı teziyle Bon Rhein Friedrich Wilhelm Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü’nde doktorasını verir. 1990 yılında Akdeniz Üniversitesi’nde Arkeoloji bölümünü kurar. 1988 yılında Patara Antik kentinde kazılara başlar. Klasik arkeoloji ve Anadolu arkeolojisi bağlamında Doğu-Batı ilişkileri konusunda, görüşleri tüm bilim camiası tarafından kabul gören bir “Ekol” olarak tanınır. (Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 35. Sayı, 2015, Prof.Dr. Fahri Işık Özel Sayısı’ndan alınmıştır.)
3 Cevat Şakir Kabaağaçlı hakkında en ciddi eleştirel değerlendirme yapanların başında Murat Belge gelir. Murat Belge yazısında, eğitimini tamamlamadığını, Anadolu Uygarlığı ile ilgili bazı önermelerinin “kıble’nin Kibele’den gelmesi gibi” tutarsız olduğunu söyleyerek Cevat Şakir’in verdiği bilgilere çok güvenilemeyeceğini söyler. Ama değerlendirmesi daha ziyade Halikarnas Balıkçısı’nın roman dünyasıyla ilgilidir. Roman dünyasının şoven, ırkçı bir söylem üzerine oturduğunu, onu bir “guru” olarak gören Mavi Anadolu Hareketi’nin hümanizmasıyla bağdaşmadığını söyler. Belge’nin bu değerlendirmeleri özellikle Türk edebiyatı açısından elbette önemli. Ancak özellikle son 30 yıllık arkeolojik araştırmalar, Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu ile ilgili temel varsayımının doğru olduğunu, almış olduğu eğitimin hiç de yabana atılacak düzeyde olmadığını göstermektedir. Bu nedenle yazımın, Belge’nin yazısını tamamlayan bir yazı olarak okunması yararlı olacaktır. Murat Belge, Mavi Anadolu Tezi ve Halikarnas Balıkçısı, Birikim Dergisi, sy.210, Ekim 2006, https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-210-ekim-2006/2393/mavi-anadolu-tezi-ve-halikarnas-balikcisi/4876
4 Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın hayatıyla ilgili Erden Kıral’ın çektiği Mavi Sürgün filmini izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=F_mKaIVxBCw
5 Halikarnas Balıkçısı, Anadolu’nun Sesi, s.49, 70, Bilgi Yayınevi, 1992.
6 Fahri Işık, Uygarlık Anadolu’dan Doğdu, s12, Akdeniz Ülkeleri Vakfı Yayınları, 2022; Cevat Şakir’e, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat’a kara çalındığını söyler.
7 Akurgal, “A.Uyga..”, s.139.
8 Akurgal, “A. Kül..”, s.299.
9 Fahri Işık, “Patara Kazılarının ‘25 Yılı’ İçinde Hellas’tan Anadolu’ya Yön Değiştiren Lykia Uygarlığı”, Havva İşkan-Fahri Işık, Patara VII.1, s.603, Ege Yayınları, 2015.
10 https://www.youtube.com/watch?v=p8TmxkNMt34&t=4014s
11Unutmamak gerekir ki, yazı konusu Anadolu’nun İlk Çağ dönemi (MÖ.3300- MS.500) ile ilgili. Oysa Anadolu’nun Neolitik çağına (Cilalı Taş Devri: MÖ.10.000-MÖ.6000) dikkat çeken Prof.Dr. Mehmet Özdoğan; bu çağda insanlık tarihinin ilklerinin Anadolu’da bulunduğunu söyler. Bir anlamda Özdoğan, İlk Çağ öncesi için de uygarlığın kökeni olarak Anadolu’yu işaret eder. Göbeklitepe kazısı da bu hususu teyit etmektedir: https://www.academia.edu/32166313/Anadoluda_Neolitik_Devrim_pdf ; https://www.arkeolojikhaber.com/haber-prof-dr-mehmet-ozdogan-anadolu-arkeolojik-acidan-kritik-oneme-sahip-21887/ ; https://www.yenisafak.com/hayat/baslangicin-arkeolojisi-anadoluda-3576075 ;
Özdoğan, insanlık tarihinde Anadolu’nun ilklerini sayarken, “önce üretime geçildi, yerleşik yaşam bu şekilde ortaya çıktı” gibi klasik tezin geçerli olmadığını belirtir. İlk yerleşik yaşamın Anadolu’da üretime geçilmeden başladığını belirtir; https://www.tuba.gov.tr/files/yayinlar/akademi-forumu/14-AKADEM%C4%B0%20FORMU.pdf . Mehmet Özdoğan, Fahri Işık’ın İlk Çağ Anadolu’su için yaptığını Neolitik dönem Anadolu’su için yapar. Bir diğer deyişle o da dar bir çevrede tanınan Işık İnsanları’ndandır. Bir toplantıda şahsen duyduğum gibi, aklınız fikriniz Milet’te, Efes’te; biraz olsun bizim yaptığımız araştırmaları ve Neolitik dönemi de görün lütfen, diye sitem eder.