Haluk İnanıcı
Konuyla ilgili olarak çalışmaya başladığımda 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma mevzuatını Türk telif hukuku açısından değerlendiren bir makale veya tezle karşılaşmadım. Oysa kültür varlıklarının büyük çoğunluğu telif hukuku kapsamında “eser” niteliği taşımakta, anonimleşen eserlerin işlenmesi, çoğaltılması gibi konular ise doğrudan telif hukukunu ilgilendirmektedir.
2863 sayılı Kanun’un 5. maddesi, kültür varlıklarını “devlet malı niteliğinde” olduğunu söyleyerek bu varlıklar üzerinde devletin mülkiyetini öngörmektedir. Öte yandan koşulları varsa kültürel varlıklar üzerinde özel mülkiyet de tanımaktadır. Bir nevi aynı kültürel eser üzerinde hem kamu hem özel mülkiyetin geçerliğini kabul eden çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu madde gerek idare hukukunun kamu malı gerekse Medeni Kanun anlamında mülkiyet teorileri açısından açıklanması zor, ciddi çelişkiler içermektedir. Buna bir de telif hukukunun “eser sahipliği” “hak sahipliği” kavramları açısından değerlendirmeler eklenince konu iyice karmaşıklaşmaktadır.
Öte yandan kültür varlıklar hukukumuz küresel kültür varlıkları hukukunun kaynağı olan uluslararası sözleşmelerin konuyla ilgili önemli hükümleri karşısında da gerek kültürel varlığa erişim gerekse bilimsel araştırma yapma hakları ciddi uyumsuzluklar içermektedir.
Hem hukuken hem de pratikte ciddi sıkıntılı bir konu da “kazıyı idare edenlere” verilen ancak uygulamada kazı başkanına verilmiş gibi algılanan; “Yayım Hakkı” uygulamada kazı başkanlarına hayat boyu verilen bir hak gibi anlaşılmakta ve uygulanmaktadır.
Kazı (İdarecilerine) başkanlarına verilen kazı ile ilgili “yayım hakkı”nın, telif hukukunun “yayma hakkı” kapsamında süreli ve şarta bağlı münhasır kanuni lisans olarak değerlendirilmesi; bilimsel çalışmaları engellememesi ve uluslararası bilgi değişimi yükümlülüğü gereği olarak süreli “İlk Yayın Hakkı” olarak yeniden düzenlenmesi ihtiyacı acilen ortaya çıkmaktadır. Mevcut uygulamalar uluslararası müktesebata aykırı durumdadır.
Nihayet kültür varlıklarının fotoğraflanması, videosunun çekilmesi, 3D kopyalarının oluşturulması vb. yaratıcı faaliyetlerin, kültür varlığına erişim hakkı ve telif hukukunun çoğaltma, işleme, yayma, dijital iletim hakları açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Telif hukuku açısından, 2863 sayılı Kanun’un mevcut haliyle bile yönetmelikleriyle uyum içinde olmadığı görülmektedir. Oysa bu konularda Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa atıf yapılmakla yetinilmeli; çelişik hatta anlamsız düzenleme yöntemi terk edilmelidir.
Kültürel varlıklar hukuku alanında belirsizliklerle, çelişkilerle dolu çetrefil düzenleme karşısında yüksek mahkemelerden de hukuka uygun karar beklemek abes olacaktır. Bu anlamda karşılaştığımız iki yüksek mahkeme kararı da hukuki dayanakları yanlış-eksik kadı usulü verilmiş kararlardır.
Yüksek lisans veya Doktora tez alanı arayan hukukçular için bakir bir alan olduğunu belirtmekle yetiniyorum.
Kültürel varlıklar hukukunu bu bakış açısıyla ele aldığım kapsamlı makalemi okumak isteyenler, makalenin içinde bulunduğu yeni yayımlanan derleme kitaba bakabilirler:
Av.Haluk İnanıcı, “Telif Hukuku Açısından Kültür Varlıkları Hukuku”, Farklı Hukuk Disiplinleri Gözüyle Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması, Editörler: Prof.Dr.Nuray Ekşi- Doç.Dr.Gonca Dardeniz- Arş.Gör.Mert Ülken, Beta Yayınları, 2024.