Yoksa Adalet Tanrı(ça)ları Bizi Kandırıyor mu?
Haluk İnanıcı
Yunan tarihinin ilk yazılı şiirlerinden olan Hesiedos’un “Tanrılar Doğuşu” kitabına göre başlangıçta Khaos vardı sadece. Önce titanlar çıktı sahneye Titan Themis’le birlikte[1]. Sonra ölümsüz tanrıların en güzeli Eros (aşk) ve diğer tanrılar doğdu.
Themis Olimpos’ta Zeus’un yanına oturdu. Tanrılar divanına başkanlık etti. Ama ona cezalandırma yetkisi verilmedi. Sadece evrensel adalet ilkesi peşinde olmakla görevlendirildi. İntikam ve öç alma hakkı Nemesis’e bahşedildi.
Themis’in Zeus’la evliliğinden yazgı tanrıçaları Moiralar doğdu. Bu evlilikten daha sonra düzen tanrıçaları Horalar doğdu. Hukukçular bu üç tanrıça içinde sadece “hak ve adalet”i temsil eden Dike’yi bilirler. Dike düzenin devamını sağlama amacıyla hak ve adaleti tesis etmekle yükümlüydü.
Daha sonra Zeus ile Themis evlendi.
Parıldayan Kanun kraliçesi Horalar’ı doğurdu.
Eunomia en iyi yasaların, Dike en adil olanların
Tanrıçasıydı
Barış tanrıçası Eirene insanların ürünlerini de korurdu.
Ayrıca yaşam paylarını veren Moiralar, Klotho, Lakhesis ve Atropos
Bunlara bilgeliğin üstünlüğü verilmişti.
İnsanları mutlu ya da mutsuz edenler de onlardır[2].
Kadim Adalet Tanrıları
Ama Themis ve Dike’den önce Sümer ve Mısır uygarlıklarının tanrıları vardı. Hititlerinki vardı…
Teraziyi ilk defa Mısır tanrısı Osiris’in hüküm salonunda görüyoruz. Ölen kişiyi yargılamak için kullanılıyordu.[3]
Terazinin bir kefesine Adalet Tanrıçası Ma’at’ın başındaki tavus kuşu tüyü, diğer kefesine ölen kişinin ruhunu simgeleyen yüreği konuluyordu. Ma’at, Troth’un karısı ve Güneş Tanrısı Ra’nın kızıydı. Ama terazi evrensel adalet tanrıçası Ma’at’ın elinde değildi. Sadece başında bir tavus kuşu tüyü ve elinde asa taşıyordu. Firavunlar Ma’at’ın evrensel adalet ilkelerine göre yönetirlerdi ülkelerini. Antik Yunan’ın Themis’i bu tanrıçanın ardılı sayılırdı. Hatta Themis bir Mısır tanrıçasıydı. Zaten birçok Mısır tanrı(ça)sı Mora yarımadasından, Miken’den çıkmamış mıydı Antik Yunan’a? Hatta tarihin eski döneminde Akdeniz ticaretini yöneten Mısırlıların Yunanistan’da kolonileri yok muydu? Hem Mısır’da hem Yunanistan’da Tebai (Teb) isimli iki şehir yok muydu?
“Zaten hemen hemen bütün tanrı adları Yunanistan’a Mısır’dan gelmiştir. Araştırmalarımın bana gösterdikleri gibi, bunları biz Barbarlardan ve sanırım özellikle Mısır’dan almışızdır. Daha önce de dediğim gibi Poseidon ve Dioskur’lar bir yana Here, Hestia, Themis, Kharit’ler ve Nereid’ler ve bütün öbür tanrılar Mısır toprağında her zaman biliniyorlardı.[4]”
Kadın tanrıça figürlerini Neolotik dönem kazılarında bulunanlardan biliyoruz. Bu tanrıçalar yaşadıkları bölgelere göre yavaş yavaş farklı isimler almaya başlıyorlar. Sümer’de İnanna, Anadolu’da, Kubaba, Hatti ülkesinde Wuruşema, Hititlerde Hepat-Arianna, Mısır’da İsis-Maat… Zamanla erkek tanrıların çoğaldığını görüyoruz. Mısır’da Osiris-Ra-Horus-Thoth, Sümerlerde Utu- Enlil-Enki-Marduk, Hattilerde Taru, Hititlerde Tesup-Telepinu gibi. Kural koyucu ve kural uygulayıcı tanrı ayrımını da görüyoruz giderek. Sümer’de Tanrı Enlil kuralı koyuyor, Bilge Enki uyguluyor. Hititler’de Arianna’nın Güneş Tanrıçası’nı adalet tanrıçası olarak görüyoruz. O da Fırtına Tanrısı Tesup’un kurallarını uyguluyor muhtemelen. Yan yana yaşayan veya savaşan devletlerin birbirlerinin tanrılarını senkronize ettiklerini görüyoruz. Bu nedenle aynı fonksiyonu gören birden fazla tanrı, tanrıça çıkıyor karşımıza. Bunlar birbirlerine karı, koca olarak bağlanıyor. Döneme göre bazılarının önemi azalıyor bazılarının artıyor. Yunan Mitolojisinde de görev paylaşımı görüyoruz.
İnsan ister istemez adalet simgesinin erkek ve kadın tanrı(ça)lar arasında ki bu dönüşümünün nedenlerini merak ediyor…
Adalet toplumdan doğan bir kavram olduğu için mi kadınların eline geçti? Yani sabit bir adaletin olmadığını işaret etmek için mi? Sanmıyorum… Eski Yunan erkek egemen bir toplum. Kadının sokağa çıkması bile mümkün değil. Kadınlar sadece Dionizos şenliklerinde sokağa çıkma özgürlüğüne sahiptiler. Tanrılar içinde eşitlerden biriyken, egemenliği ele geçiren Zeus’un erkekliği yanında, adaletin gündelik hayatta özgür olmayan bir kadın suretinde simgelenmesi üzerinde düşünülmeye muhtaç bir olgu…
Bu konuyu biraz daha açmak gerekiyor: Yunan tanrı(ça)larının birbirleriyle ilişkilerinin esrarını çözebilmek için bu topraklarda cereyan eden büyük savaşlara; Minos, Miken, Yunan uygarlıklarına ve sona eriş biçimlerine bakmak gerekiyor. Parlak dönemini (MÖ 2700-1450) döneminde yaşayan Girit merkezli Minos Uygarlığı başlangıçta eşitlikçi ilişkilerin hakim olduğu, Akdeniz ticaretini ele geçirince zenginleşmesiyle ortaya çıkan sınıfsal yapıya rağmen zenginliğin orta tabakalarla paylaşılması sonunda nispeten eşitlikçi ilişkilerin hakim olduğu, kadınların başı açık olarak toplumsal yaşantıya katıldığı, bronz (tunç) kullanan ileri bir uygarlıktır. Minos Uygarlığı’na 15-12- yüzyılda kuzeyden gelen Aka ve Dor saldırıları son verdi. Akalar bu uygarlık üzerine Miken Uygarlığı’nı kurdular. Akalar tunçtan at arabalarına, silahlara sahipti. Az elde edilebilen ve pahalı olabilen tunç silahlar sadece zengin aristokratlarda vardı. Haliyle Akalar eşitsizlikçi toplumlardı. Mikenlere ise kuzeyden 12.yüzyılda gelen bir başka kavim Dorlar son verdi. Dorlar demir silahlar kullanıyordu. Ucuz ve herkesin edinebildiği silahlardı bunlar. Haliyle Dorlar eşitlikçi topluluklardı[7]. Yunan tarihi bu eşitsizlikçi ve eşitlikçi toplumsal yapıların birbirleriyle savaşmalarına, kimi zaman birinin hakimiyeti altında kimi zaman ayrı şehirlerde kimi zaman da iç içe geçerek yaşamalarına bağlıdır.
Yunan topraklarındaki savaşlar, toplumsal iç çatışmalar dikkate alınmadan ne Mitolojiyi ne de Yunan Felsefesi’ni anlamak mümkün değildir. Atina demokrasisi, düşünürlerin “istiareye yatarak” buldukları bir yönetim tarzı değildi; zaten geçmişlerinde olan bir yönetim/yaşam tarzıydı. Aristokratik ve demokratik iki farklı yönetim tarzı Sparta ve Atina şehir devletlerinde farklı dozlarda ve formlarda sentezlenmiştir. Bu iki şehir devleti içinden eşitlikçi yapıları çok önceden Sparta denemiş olsa da bu bizi yanıltmamalıdır. Esitlik sadece Spartanlar arasında yani üst zümre içinde vardır. Lykurgos’un komünal eşitlikçi Sparta devleti, tartışmalı olmakla birlikte MÖ 7-8.yüzyıla tarihlenir. Daha önce de eşitlikçi reformlar geçirmiştir Sparta.
Atina’nın demokrasiyi keşfetmesi çok sonraları Solon’la başlamıştır. Site yönetimi Kleistenes (MÖ. 6.yy)-Perikles (5.yy) döneminde olgunlaşmıştır.
Lakin değindiğimiz gibi iki şehir devleti, nüanslar olsa da zümresel ve tüketimsel eşitliği benimsemişlerdir[8]. Köleler ve farklı zümreler/kastlar varlığını hala muhafaza ettiğine göre bu devletleri eşitlikçi, demokratik devlet olarak tanımlamak mümkün değildir.
Bu iki şehir devletinin 30 yıl süren Peloponez Savaşları sömürge-yağma-güç paylaşımı kadar aynı zamanda farklı iki toplumsal yapının, iki farklı yaşam tarzının birbiriyle savaşması ya da Aka-Dor savaşlarının türevleri olarak da görülebilir. Bu savaştan Sparta yönetimindeki Peleponez ittifakı galip çıksa da savaş çok yıpratıcı olmuştur. Bir süre sonra da Sparta yine Dorların Kurduğu Tebai şehir devletine yenilmiştir.
Özetle; Yunan Mitolojisi’nde yer alan tanrılar savaşı geçmiş tarihi olaylar, savaşlar üzerinde şekilleniyordu. Zeus kuzeyden gelen Akaların tanrısıydı. Nasıl yenilen kavim, yenenlerin esiri, kölesi oluyorsa, tanrılar katında da oyunun kuralı aynıydı. Yenen halkın tanrısı diğerlerinin üstüne çıkar, onlara hükmederdi.
Kimi zaman yendiklerinin tanrısını yok eder, kimi zaman onları kendi hiyerarşisi içine alır, maiyetinde görevler verirdi. Bazen evlatlık olarak, bazen onu kardeş yaparak, bazen karısı bazen de tecavüz nesnesi olarak… Dionizos, Demeter, Apollon, Afrodit gibi Batı Anadolu tanrı(ça)larının Olimpos Panteonu’nda kendilerine yer bulması bu şekilde gerçekleşmiştir. Bir anlamda bu güçlü tanrı(ça)lar Zeus’un (iktidarın/düzenin) kontrolü altına alınmış oluyordu. Bir titan çocuğu Zeus’un, başlangıçta eşit olduğu, hatta kendisinden daha yüksek mertebede bulunan Titan Themis’i ya da kardeşi Poseidon’u, Hades’i diğer tanrı(ça)ları hükümranlığı altına almasını yukarıdaki açıklama çerçevesinde anlamlandırmak sanırım daha aydınlatıcı olacaktır.
Themis ve Dike
Themis ilahi, evrensel bir adaletin, Dike ise mevcut düzenin sürmesi için güncel adaletin peşindeydi. Themis bu görevi itibariyle çok eskilerden geleni, geleneği temsil ediyordu. Bir açıdan Dike adaleti, Themis adaletinin dünyadaki görünen yüzüydü. Dike’nin asli görevi düzenin uyum içinde sürdürülmesiydi[9]. Diğer yandan Dike, Themis’in karşıtıdır. İlahi evrensel bir adaletin karın doğurmayacağını, aslolanın bu dünyanın görünen adaletin yani denge sağlamayı hedefleyen Dike adaleti olduğunu dile getirir. Themis statü olarak bir titandı, Olimpos’ta tanrılar divanında yaşıyordu. Dike ise onun Zeus’tan olma kızıdır ve insanlar arasında yaşıyordu. Bu tanrılar arasındaki akrabalık ilişkileri bize bir başka şeyi gösterir. Zeus hala/teyze mertebesindeki Titan Themis’le evlenir. Kendinden üst mertebedeki bir titanı maiyetine alması geleneği temsil simgesini eline geçirmesi anlamına gelir. Pratik adaleti temsil eden Dike[10] ise Zeus’un çocuğudur. Bir diğer deyişle ne Themis’in ne de Dike’nin Zeus’un otoritesine başkaldırması söz konusu değildir[11]. Aslında Zeus’un adaletini temsil ederler. Zeus’un ise ahlaklı bir tanrı olmadığını söylemeye gerek yok. Ya da yağmacı, köleci bir toplumun ahlakını temsil ettiğini söylemek daha doğru olur sanırım.
ne kötü işler kuruyor Zeus, ne kötü işler,
kimsenin yüreğini sevindirmeyecek bu haber,
ne insanların, ne de şölende güzel güzel oturan tanrıların,
hepimizden üstün odur derler,
getirdi hepimizin başına bin türlü bela[12]
O halde Themis’in ve Dike’nin adaleti Zeus’un adaleti ne kadarsa o kadardır. Politik gücün temsilcileridir. Themis’in Olimpos’ta tanrılar divanını yönetmesi Zeus’un otoritesine tam tabi olmadığını gösterse de son noktada Zeus adaletini ilahi adalet diye sunmaktan öteye değildir fonksiyonu.
Peki Themis ve Dike’nin köleliğin toplumsal yapının temeli olduğu bir dönemde gerçek bir adalet sağlayabildiğini söyleyebilir miyiz? Ya da o günlerde sağlayamadıkları adaleti bize bugün vaat edebilirler mi?
Bu iki tanrıça bize sadece iki adalet olduğunu söylemesi açısından önemlidir. Evrensel adalet ve dönemsel adalet. İlki tüm kozmos/toplum için evrensel adalet ilkesi… Diğeri bunun gündelik hayata girmiş biçimi yani somut adalet. Bu tespit günümüz için de geçerliliğini hâlâ korumaktadır.
Peki diğer Horalara ne oldu? Oysa Horalar, düzeni/adaleti birlikte sağlayan üç tanrıçaydı: Homeros bu üç tanrıçayı “Gök’ün Kapıcıları” diye adlandırıyordu.[14] Eunomia iyi yasalarla kurulmuş bir toplum vaad eden düzen tanrıçası, Eirene ise insanlara bereket ve mutluluk sağlayan barış tanrıçasıydı.
Şu halde Antik Yunan’ın tanrılar düzeni bile bize “cezalandırıcı adaleti” barış ve toplumsal düzen adaleti ile birlikte sunmaktadır. “Gök’ün Kapıcıları” bize tek başına cezalandırıcı (hukuki) adaletin barış ve adil bir toplum düzeni olmaksızın bir işe yaramayacağını söylemektedir.
Ortada duran soru şudur: Dike’nin yanında ve eşit konumdaki diğer iki tanrıça kardeşi, toplum düzenini simgeleyen Tanrıça Eunomia ve insanlara bereket ve mutluluk sağlayan Barış Tanrıçası Eirene’nin neden unutulmuştur/unutturulmuştur? Onların heykelleri nereye atılmıştır?
Gözbağı, Terazi ve Kılıç
Adalet tanrı(ça)ları katındaki yolculuğa bir başka soruyla devam edelim. Themis’in veya Dike’nin elinde terazi, kılıç veya gözbağı var mıdır? İnternet üzerinde basit bir aramada karşımıza çıkan görsellerde bu tanrıçaların ikisinin de ellerinde kılıç, terazi ve gözbağı ile resmedildiğini görürüz. Peki, gerçekten böyle midir?
Bugüne kadar gördüğüm antik döneme tarihlenen bir Themis heykelinde bu üç simgeyle karşılaşmadım. Örneğin aşağıya fotoğrafını koyduğum Atina Arkeoloji Müzesin’nde yer alan Themis heykelinin elinde, gözünde adalet simgeleri yok.
Themis herhangi bir kadın tanrıça gibi yontulmuştur. Elinde terazi ve kılıç taşıyan başka bir Yunan kadın heykeli de görmedim. Bir vazo veya para üzerinde de rastlamadım.
Bu simgeler konusunda kapsamlı bir görsel çalışma var mıdır bilmiyorum… Bugüne kadar karşıma çıkan heykellere, okuduğum yazılara göre ifade ediyorum aklıma düşeni.
Zeus’un kızı Nemesis ise intikam tanrıçasıydı. Bazı kaynaklar onun da ilahi adaletin parçası olduğunu belirtiyordu. Nemesis’in elinde de adalet simgeleri bulunmuyordu.
Bu üç simgeden ikisine antik dönemdeki orijinalinden kopya izlenimi veren bir yazıtta rastladım. Kılıç yok ama gözbağı ve terazi var. Antik döneme ait olup olmadığını, o döneme ait ise tarihini ve bulunduğu yeri tespit edemiyorum. Daha çok sonradan yapılma izlenimi veriyor.
Bugün araştırma yapıldığında ortaya çıkan gözbağı, terazi ve kılıçlı heykellerin, resimlerinin neredeyse tamamı Orta Çağ’dan, Rönesans’tan kalanlar… Bazılarının gözleri açık, çoğunun ise kapalı…
Sonuç Olarak
En azından erken dönem adalet tanrı(ça)larının gözünün yukarıda sunduğum Themis heykelinde olduğu gibi açık olduğunu düşünebiliriz. Yine terazinin Mısır döneminde olduğu gibi önce ayrı durduğunu sonradan tanrıçaların eline verildiğini, kılıcın da sonradan Hıristiyan Orta Çağ’da ortaya çıktığını söyleyebiliriz sanıyorum.
Platon ve Aristo Adaletleri
Yine Dike’ye dönecek olursak. Bu tanrıça dünyada dengeyi bozan adalet sorunlarını gidermeye talipti. Dike adaleti Aristo’nun pratik adaletini çağrıştırıyor. Evrensel adalet ilkesi peşinde koşan Themis adaleti Platon’un adalet idesiyle uyumlu görünüyordu.
Platon, ideal bir devleti tanımlarken toplumu kastlara ayırıyordu[16]. Bu ideal doğal olarak her kast içinde geçerli olacak farklı adalet ideaları içeriyordu. Bir kast içinde eşitlikçi fakat farklı kastlar arasında eşitsizlikçi adaletler… Onun adaleti daha baştan sınırlı eşitsiz bir adaleti temsil ediyordu. Devleti birey karşısında yüceltmiş ve adaleti bu yüce varlık içinde fakat toplumu kastlara ayırarak idealize etmeye kalkışmıştır. Çoğu zaman söylenenin tersine “eşitlikçi” düşüncenin temsilcisi değildir Platon.
Aristo ise adalet kavramını adaletsizlik kavramıyla birlikte açıklamaya çalışarak doğru bir yerden başlamıştır işe. Gerçi bu ayrımı “yasalara uymak/uymamak” üzerinden tanımlamaya çalışarak kendi analizini daha başlangıçta sınırlamıştır. Ama adaleti bir “polis”in insan ilişkileri içinde anlamaya çalışarak, onu politik bir kavram olarak kabul ederek adaleti somutlaştırmaya çalışması değerli bir yaklaşımdır. O Platon’un erdem olarak “adalet” arayışını site içine indirmiş, politik doğruluk olarak göreceli adalet kavramını ortaya atmıştır. O adaletin tek tek somut olaylarda gösterilmesi gereğinden bahsetmiştir[17].
Aristo hocası Platon gibi genel bir adalet ideasından bahsetse bile daha çok pratik adalet ile ilgileniyordu.
Roma Adalet Tanrıçası Justitia
Romalılar, Yunan tanrı(ça)larını ödünç alırlar ama isimlerini değiştirirler. Roma İmparatorluğu’nda tek bir adalet tanrıçası görülür: Justitia… Peki bu hangi Yunan tanrıçasının mübadilidir? Burada ifade etmemiz gereken şey, Romalıların Antik Yunan gibi teoriyle değil pratik hayatla ilgilenmeleridir. Bunun en güzel örneğini heykel sanatında görürüz. Yunan heykelleri ideal güzellik peşindedir. Roma heykelleri ise gündelik görüntünün peşindedir. Bu nedenle Romalılarda yeni felsefe okulları gelişmemiş, Yunan felsefesinin sadece Stoa Okulu onlara yetmiştir. Bu devlet için tek bir şey söz konusudur: Akdeniz iç denizi etrafındaki halkları, onlarca dil konuşan toplulukları yönetebilmek, onlar üzerinde hükümranlığını sürdürebilmek… Justitia adaleti Pers topraklarından Küçük Asya’ya, Kuzey Afrika’ya; İspanya’dan Galya, Britanya, Germen topraklarına kadar çok büyük bir coğrafyada Roma’nın adaleti anlamında ifade bulur. Roma, çok geniş bir toprak parçasında hüküm sürmesinin hukuk düzenini sağlamasına bağlı olduğunu anlamış ve Roma Hukuku’nu sistemleştirmişti. Hükümranlığın her bir parçasında aynı kuralların uygulanması ihtiyacı… O zaman Justitia adaleti bu ihtiyaçla ilgili olmalıydı. Bu adaletin, Roma lejyonları vasıtasıyla döktüğü kanlı kısmını bir kenara bırakırsak, imparatorluğun uyruğu olmaktan mutluluk duyulmasını, bu büyük devletin nimetlerinden yararlanmayı sağlaması gerekliydi. Pratik bir adaletti. Bu nedenle Justitia bana göre Themis’in değil Dike’nin ardılı olabilir. Romalılar için, adı kullanılsa bile Themis sadece Dike’den ibaretti. Onlar sadece Pax Romana ile ilgilenirlerdi, ilahi adaletle bir ilgileri yoktu.
Dike’nin Roma karşılığı olan Justitia’yı da elinde bu üç simge ile gösteren bir heykeli bugüne kadar göremedim. Belirtiğim gibi bu tür gravür, resim ve heykeller genellikle Orta Çağ veya Rönesans kökenlidir. Adalet tanrıçası Justitia’nın elinde terazisi ile karşımıza ancak roma sikkelerinde çıkar. Fakat gözlerinde bant yoktur. Gördüğüm örnekte Themis olarak anılıyordu.
Simgelerin Anlamı
Adalet tanrıçalarının gözü bağlıdır. Adaleti kılıca bağlıdır. O kılıcın, adaletin kılıç keskinliğinde hassas ve eşitliği sağlamaya ve adaleti güvence altına almaya yönelik olduğu söylenir. Ama kılıç insana o histen önce ölüm hissini, öc duygusunu hatırlatır. Justitia’nın adaletine uymayan ölümü tatmaya hazır olsun, der gibidir.
Justitia’nın gözünün bağlı olması da korkutucudur. Bir tanrı(ça)neden gözünü bağlar ki? Adaleti tesis eden bir tanrıça nasıl olur da yargılama esnasında tarafsız olamayacağını düşünür ve kendi tanrısal gücüne güvenmez… Yoksa insanlar arasında (sınıflı toplumda) bu gücünü mü kaybetmiştir. Ayrıca gözün kapalı olması bir güvence midir? Göz bağlı olduğunda bir zengin ile fakiri nasıl ayırt edebilecek tanrıça? Bir zenginin evinden aç kaldığı için ekmek çalan hırsızın, ancak göz bağını açınca görebileceği açlık fizyonomisi onun adaleti açısından bu kadar önemsiz midir?
Justitia normu herkese eşit uygulayacaksa, terazi kefeleri hep dengede duracaksa, eşit olmayanlara eşit uygulanan hukuk adaleti nasıl sağlayacaktır? Yoksul, fakir, güçsüz lehine, bugünün ifadesiyle pozitif ayrımcılık yapmayan adalet “adalet” midir?
Bu nedenle Justitia’nın gözü bağlı değil, açık olmalıdır. Terazi kefesi ise mağdurdan, yoksuldan, yoksundan yana ağır basmalıdır ki, eşitlik sağlansın.
Elindeki kılıcı da bir an önce atmalıdır. Kılıcın olmadığı eşitlikçi, adil bir dünyanın güvencesini vermelidir bize…
Bu çerçeveden bakınca modern hukukun getirdiği, “suç ve cezanın şahsiliği” “hakkaniyet” ve “adil yargılanma” ilkeleri bu tanrı(ça)ların adaletine göre daha ileri bir anlayışı temsil etmiyor mu?
Yoksa Horaların diğer iki tanrıçası “hukuki adalet”in eksikliklerini tamamladıkları, daha eşitlikçi bir düzen vadettikleri için mi yok edildiler?
Aristo’nun adaletin göreliliği kavramını, bugüne uyarlarsak; insanlar tarafından politik düzeyde gerçek eşitlik ve özgürlük sağlanmadan adalet tanrı(ça)larının ellerinden ne gelebilir ki? diyebilir miyiz? En azından Themis, Dike ve Justitia’nın bize sunduğu adaletin “ilahi” bir yanı olmadığını, dönemin egemenlerinin hüküm sürdüğü düzenin devamını öngördüklerini söyleyebiliriz sanırım…
Şimdi soruyu yeniden soralım: Düzeni koruyan ilahi kurallara atıf yapan tanrı(ça)lar eşitsiz dünyayı savunarak bizi bugüne kadar hep yanıltmış mı hatta kandırmış mı oluyorlar? Kandırmaya devam mı ediyorlar?
Bunun için tüm adliyelerdeki, adalet tanrıçalarının gözlerinin açılmasını, yanına kardeşi diğer iki tanrıçanın; (evrensel olabilmesi için eşitlikçi ve paylaşımcı) toplum düzenini simgeleyen Tanrıça Eunomia ve insanlara bereket ve mutluluk sağlayan Barış Tanrıçası Eirene’nin heykellerinin de konulmasını öneriyorum.
İnsanoğlunun kendi yazgısını kendinin belirlemesi için, yan yana duran üç adalet tanrıçası: Dike, Eunomia, Eirene… Acilen…
1 Ocak 2020
[1] Hesiedos, Tanrıların Doğuşu, Say Yayınları, 2012, s.62-63.
[2] Hesiedos, age.,99
[3] Harun Bodur, Adalet Tanrı(ça)ları: Themis ve Diğerleri, HFSA Dergisi, 2019/2 sayı 25, http://hfsa-sempozyum.com/wp-content/uploads/2019/02/HFSA25-Bodur.pdf, s.14.
[4] Herodotos, Herodot Tarihi, Remzi Kitabevi, 2012, s.122.
[5] http://www.dinvemitoloji.com/search?q=maat.
[6] https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWEnYXQ
[7] Alaettin Şenel, Eski Yunanda Eşitlik ve Eşitsizlik Üstüne, Ankara SBF Yayınları, 1971, s.10-11.
[8] Şenel, age., s.190.
[9] Sophie Trierweiler, La conception et L’expression d’un droit structuré dans la société Homérique à Travers Les notions de Themis et Dikê, s.202, https://halshs.archives-ouvertes.fr/halshs-01589419/document
[10] Trierweiler, age., s.195.
[11] Trierweiler, age., s.199.
[12] Homeros, İlyada, Can Yayınları, 1984, s.120
[13] http://mitolojikdunya.blogspot.com/2016/03/12-olimpos-tanrs.html
[14] Harun Bodur, age., s.6
[15] https://www.theoi.com/Gallery/T8.1.html; https://www.theoi.com/Titan/TitanisThemis.html
[16] Eflatun, Devlet, Remzi Kitabevi, 1975, s.105.
[17] Arslan Topakkaya, Adalet Kavramı Bağlamında Aristoteles – Platon Karşılaştırması: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/803676
[18] http://www.comptoir-des-monnaies.com/product_info.php/france-token-francmaconnerie-orient-de-paris-mercure-et-themis-p-552182
[19] https://listehazinesi.blogspot.com/2019/03/hic-duymadiginiz-10-muthis-yunan-tanrisi.html