BELÇİKA’YI FARKLI GEZMEK
Belçika güneyin Roma ve Floransa’sı gibi kuzeyin Rönesans merkezi olarak fikir ve sanat özgürlüğünün merkezi haline gelmesiyle ön plana çıkan bir bölge. Jan van Eyck, Bosch, Bruegel, Rubens, Rembrandt, Veermer gibi ressamları; Erasmus, Spinoza, Leibniz gibi büyük düşünürleri yetiştiren bu topraklar düşünceleri yüzünden yerel iktidarlarla çatışan birçok muhalife de kucak açmıştı. Haluk İnanıcı şehir sokaklarında dolaşırken Voltaire, Hugo, Baudelaire, Marx, Proudhon gibi sürgündeki fikir insanlarının, yazarların sığındığı mekanlara uğruyor; bizi Avrupa’nın iki büyük imparatorluğunun kurucuları olan Şarlman ve Şarlken’in yaşadığı yerlere götürüyor; nice şarkıcı, yazar, çizerin yürüdüğü sokakları tanıtıyor. 20. yüzyıl bilim dünyasının kutsal mekanı Solvay Enstitüsü’nün de burada olmasının rastlantı olmadığını anlatıyor okura.
Belçika’yı Farklı Gezmek, adının hakkını tam manasıyla veren, bir geziyi aynı zamanda kültür ve tarih yolculuğuna dönüştüren, okuru kendi merak labirentine çeken özel bir kitap.
“İstedim ki, Brüksel, Bruge, Gent, Anvers sokaklarında dolaşırken, müzelerde zaman geçirirken, parklarında otururken, heykellerine bakarken, müziklerini dinlerken, kanallarında gezerken, yemeklerini tadarken hissettiğim; tarihin derinliklerinden beslenen duygular, imgeler, heyecanlar satırlar arasından okura aksın ve onları da etkisi altına alsın.”
ATİNA’YI FARKLI GEZMEK
Atina, tarihi binlerce yıl önceye uzanan Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Girit kültürlerinin sentezi olarak karşımıza çıkan antik şehirlerin en önemlilerinden. Politik, edebi kavramların ilk defa şekillenmeye başladığı, felsefi ve bilimsel kavramların ilk defa sistematik bütünlüğe kavuştuğu önemli bir kültür merkezi. Haluk İnanıcı böylesi önemli bir şehri gezerken aynı zamanda agoraların, stoaların sütunları arasında cereyan eden tartışmaları, dönemin yaşantısını canlandırıyor bizlere. Şehrin insanlığa armağan ettiği Isonomia (yasa önünde eşitlik), demokrasi tartışmalarının uçuştuğu Eski Agorada, Ekklesia’da dolaştırıyor; bilinen ne kadar antik tiyatro oyunu varsa ilk kez sahnelendiği Dionisos Tiyatrosu sıralarına oturtarak şölenin, oyunun içine sokuyor okuru, hayaller kurduruyor. Yemeğinden müziğine kadar tarihin derinliklerinden gelen damak ve dimağ zevkini de ihmal etmiyor.
Atina’yı Farklı Gezmek, adının hakkını tam manasıyla veren, bir geziyi aynı zamanda kültür ve tarih yolculuğuna dönüştüren, okuru kendi merak labirentine çeken özel bir kitap.
“Hâsılı, bu Atina gezi-kültür rehberini yazarken istedim ki; yemeğiyle, tarihi yapılarıyla, sanatçılarıyla, müziğiyle binlerce yılda ortaya çıkan bu ince kültür, gözlerimin ışığı ve duyu organları aracılığıyla okurun beynine aksın, onun merakını çeksin ve gezisine eşlik ederek ona bir farklılık yaşatsın; okura kendi güzergâhlarını ve gezisini oluşturmak için imkan sunsun.”
Kubadabad Sarayı’na, Mahperi Sultan Hatırasına Yolculuk
Bu sabah Beyşehir’e gideceğim. Daha akşam yatarken heyacan sarmıştı her yanımı. Roman kahramanım Mahperi Hatun’un yaşadığı 800 yıllık Kubadabad Sarayı’nı görecektim. Tabii geriye ne kalmışsa onu… Bu muhteşem kasrın onun firuze gözlerine adandığını, romanda hükümdar bizzat söylemişti karısına. On yılı aşmıştı yapımı. Anlatılanlara göre; bir göl kenarında yapılmış, cihanın o güne kadar görmediği güzellikteydi saray. Mahperi ve Alaeddin’in büyük aşkları doğurmuştu onu. Ardından Mahperi ve Tebrizli Arif’in ateşi aşk içinde kavruldukları, kevser içinde yüzdükleri bir cennete dönüşmüştü.
Konya’ya, Tebrizli Arif Makamına Yolculuk
İlk yolculuğum “Neden Konya’ya oldu?” bilmiyorum. Kendiliğinden gelişti her şey. Bir sabah içime doğdu ve o hafta sonu gitmeyi kararlaştırdım. Daha önce de birkaç kez ziyaret etmiştim. Ama bu kez farklıydı. Romanımın kahramanı Tebrizli Arif’in gizemli yolculuklar yaptığı, Bacıyanı Rum ve arîfeler arasında nam salan Hümeysa’nın doğduğu, hem maddi âlemin, hem de manevi âlemin basamaklarını sabırla tırmanan Emir Nureddin’in yaşadığı, Selçuklu Devleti’nin başkentini ziyaret edecektim. Belki de romandaki tüm yolların Konya’dan geçmesiydi beni çeken. Belki bu yüzden Konstantinopolis, Amasya, Alaiye, Beyşehir gibi şehirler arka sıralara kaldı.
Roman Bitti, Yolculuklar Devam Ediyor
“Aşkın Yedi Menzili” aynı zamanda kendi yaşam yolculuğumda da bir menzildi benim için. Edebiyat serüvenimde her romanım adeta farklı bir denemeyi ve dönemeci simgeliyor. Fakat son romanımda ilk ikisinde olmayan bir özellik var. Dikkatli okurun, geçmişin zengin ve deruni nağmelerini barındıran dilini daha ilk satırlardan itibaren hissedeceğini umuyorum.
Amasya’da, Harşena Kalesi’nde Baba İlyas’ın İzini Sürmek
Kaç yıl önce gelmiştim Amasya’ya? Carcurum’da rüzgârdan havalanan sarı toz bulutu, eski kral mezarları, Yeşilırmak’ın serinliği ve uğultusu, Ferhat’ın Şirin’in aşkından kayaları oyarak açtığı su kanalları, uçsuz bucaksız elma bahçeleri, güzel evleri; yıllar öncesinden aklımda kalan güzellikler… Bu kez ziyaretimin nedeni farklı; bir zamanlar Anadolu’da mazlumun sesi, Hakkın ışığı olan Baba İlyas’ın, dergâhını kurduğu Çat köyüne, öldürüldüğü Harşena Kalesi’ne gidiyorum.