Kubadabad Sarayı’na, Mahperi Sultan Hatırasına Yolculuk
Bu sabah Beyşehir’e gideceğim. Daha akşam yatarken heyacan sarmıştı her yanımı. Roman kahramanım Mahperi Hatun’un yaşadığı 800 yıllık Kubadabad Sarayı’nı görecektim. Tabii geriye ne kalmışsa onu… Bu muhteşem kasrın onun firuze gözlerine adandığını, romanda hükümdar bizzat söylemişti karısına. On yılı aşmıştı yapımı. Anlatılanlara göre; bir göl kenarında yapılmış, cihanın o güne kadar görmediği güzellikteydi saray. Mahperi ve Alaeddin’in büyük aşkları doğurmuştu onu. Ardından Mahperi ve Tebrizli Arif’in ateşi aşk içinde kavruldukları, kevser içinde yüzdükleri bir cennete dönüşmüştü.
Konya’ya, Tebrizli Arif Makamına Yolculuk
İlk yolculuğum “Neden Konya’ya oldu?” bilmiyorum. Kendiliğinden gelişti her şey. Bir sabah içime doğdu ve o hafta sonu gitmeyi kararlaştırdım. Daha önce de birkaç kez ziyaret etmiştim. Ama bu kez farklıydı. Romanımın kahramanı Tebrizli Arif’in gizemli yolculuklar yaptığı, Bacıyanı Rum ve arîfeler arasında nam salan Hümeysa’nın doğduğu, hem maddi âlemin, hem de manevi âlemin basamaklarını sabırla tırmanan Emir Nureddin’in yaşadığı, Selçuklu Devleti’nin başkentini ziyaret edecektim. Belki de romandaki tüm yolların Konya’dan geçmesiydi beni çeken. Belki bu yüzden Konstantinopolis, Amasya, Alaiye, Beyşehir gibi şehirler arka sıralara kaldı.
Roman Bitti, Yolculuklar Devam Ediyor
“Aşkın Yedi Menzili” aynı zamanda kendi yaşam yolculuğumda da bir menzildi benim için. Edebiyat serüvenimde her romanım adeta farklı bir denemeyi ve dönemeci simgeliyor. Fakat son romanımda ilk ikisinde olmayan bir özellik var. Dikkatli okurun, geçmişin zengin ve deruni nağmelerini barındıran dilini daha ilk satırlardan itibaren hissedeceğini umuyorum.
Amasya’da, Harşena Kalesi’nde Baba İlyas’ın İzini Sürmek
Kaç yıl önce gelmiştim Amasya’ya? Carcurum’da rüzgârdan havalanan sarı toz bulutu, eski kral mezarları, Yeşilırmak’ın serinliği ve uğultusu, Ferhat’ın Şirin’in aşkından kayaları oyarak açtığı su kanalları, uçsuz bucaksız elma bahçeleri, güzel evleri; yıllar öncesinden aklımda kalan güzellikler… Bu kez ziyaretimin nedeni farklı; bir zamanlar Anadolu’da mazlumun sesi, Hakkın ışığı olan Baba İlyas’ın, dergâhını kurduğu Çat köyüne, öldürüldüğü Harşena Kalesi’ne gidiyorum.
Kapadokya’dan Kayseri’ye: Yorgun Topraklar
Aşkın Yedi Menzili’nde Kayseri şehri doğrudan yer almaz. Adeta Konya’nın gölgesi gibi geridedir. Anadolu’nun başkenti Konya’nın ezeli rakibi Kayseri’nin kaderi midir hep ikinci planda kalmak? Adını Sezar’dan alan kaç şehir vardır Diyarı Rum’da. İkisinin adı da Romalılar tarafından konulmuştur da neden Konya öne geçmiştir? İkonium ve Ceasera… Sezar, Küçük Asya seferinde kendi adını taşıyan bu şehre uğramamış olabilir mi? Neden ünlü “Veni, Vidi, Vici” darbımeselini Tokat’ta değil de burada söylemiş olmasın? Ya İskender… Gordion’da, ona Doğu’nun kapısını açan ünlü düğümü kestikten sonra Kapadokya’ya yöneldiğine göre, Kayseri’ye uğramamış olabilir mi?
Bursa’da Zaman
O her yerde kendi ritmi, kendi hususi zevkiyle vardır, her adımda önümüze çıkar. Kȃh bir türbe, bir cami bir han, bir mezar taşı, burada eski bir çınar, ötede bir çeşme olur ve geçmiş zamanı hayal ettiren manzara ve isimle, üstünde sallanan ve bütün çizgilerine bir hasret sindiren geçmiş zamanlardan kalma aydınlığıyla sizi yakalar.
Ahmet Hamdi Tanpınar
ANTIOCHIA
Ailemizde Kastoria’dan sonra adı en fazla geçen yerler arasında, Antalya ve Isparta’yla birlikte yer alıyordu Antakya. Antalya gümrük müdürlüğünde çalışan dedem İskenderun ve Antakya müdürlüklerinde de görev yapmıştı. Dedem bölgenin Fransızlardan teslim alınmasına tanıklık edenler arasındaydı. Antakya şahsi varlığım açısından da önem taşıyor. Annem 7 yaşında Asi nehri kenarında oynarken nehre düşer ve yoldan geçen biri tarafından kurtarılır.
Hamburg
Kasım, aralık aylarında Noel ışıklarıyla süslenmiş Avrupa şehirleri bir başka güzel. Noel hazırlıklarını ziyaret etmek o her meydanda kurulu küçük pazarları gezmek, o şenlikli havaya katılmak insanı tüm sıkıntılarından söküp atıyor. Sanırım eskinin sona ermesi, yeninin doğuşu insanlık için bitmek tükenmek bilmeyen umudu temsil ediyor. Biz de kendimize yeni umut kaynakları arıyoruz.